Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
İbrahim Öztürk - Boğaziçi Üniversitesi'nden Türkiye'ye demokrasi dersleri (30.06.08) PDF Yazdır e-Posta
30 Haziran 2008

Şu sıralar 21 üniversitede rektör seçimleri bitti, atama süreci yaşanıyor. Yakın geçmişte Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç'in YÖK'teki uygulamaları demokrasiye, eşitliğe, şeffaflığa, adalete ve kısaca evrensel değerlere dair ne biliyorsak hepsini çöpe attı.

Eminim ki Erdoğan Teziç de bunları yaparken kendi yazıp ettiklerinin üzerine hüzün çizgileri çekmiştir. Öyle ya, 'ikna odaları'nda aldığı 'brifingler' sonrasında bir bilim adamının namusu olan akademik ürünlerini inkar etmesi akla ziyan 'travmalar' meydana getirir.

Eski görevinde iken Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de aslında demokrat ve ilkeli tanındığı için ortak mutabakat ile cumhurbaşkanı seçildi. Ancak mutabakat filan dinlemeyen 'o irade', 'belli kurumların çizgisine çekme' yolunda devreye girince, onun da düşünceleri bir gecede 'mutasyon'a uğradı. Çankaya'yı Cumhuriyet Halk Partisi'nin mahalle teşkilatına, YÖK'ü de 'büyük birader' oyunlarıyla bir korku tapınağına çeviren 'o meş'um irade', üniversitelerde seçim yapmayı tümüyle anlamsız duruma düşürdü.

Öte yandan başını bu kadar kolay bir şekilde giyotine uzatan bilim camiası sadece bu ülkede mevcut olsa gerek. Cübbesini giyip 'ordu göreve' diye kendini sokağa salan bir kafanın itilip kakılmaktan başka hak ettiği ne olabilir ki!

Şimdi YÖK'te yeni bir dönem yaşanacak gibi. Eski dönemden kalma 'mülakat' uygulaması devam ediyor. Bir şeyi çok istiyorum: Geçmişte haksız uygulamalara maruz kalanlar, fırsat ele geçince benzer uygulamalar yerine şu kısırdöngüyü kıracak sahici demokratik adımlar atsalar, Türkiye'nin geleceğine daha sağlam katkılarda bulunmuş olurlar.

Örneğin Boğaziçi Üniversitesi'nde de seçimler yapıldı. Bence 'sıkışan' Türkiye'nin önüne mükemmel bir örnek konuldu. Bir önceki dönemin rektörü Prof. Dr. Ayşe Soysal 146, yeni aday Prof. Dr. Kadri Özçaldıran ise 170 rey alınca Ayşe Hoca, Ankara'daki mülakata katılmadan hakkından feragat etti. Böylece meslektaşı Prof. Özçaldıran ile sürdürdüğü çok medeni seçim rekabetine hiç gölge düşürmeden, kalmayı hak ettiği halde bir kenara çekildi. İşte akademik ahlak.

Ayşe Hoca, Fen-Edebiyat Fakültesi dekanıyken matematik, ekibinden Prof. Cem Behar ise İdari Bilimler Fakültesi'nde bölüm başkanı iken ekonomi hocam oldular. Hem öğrencileri olarak hem de beş senedir ders verdiğim Boğaziçi Üniversitesi'nde akademisyen arkadaşları olarak kendilerini yıllardır tanırım. Prof. Üstün Ergüder zamanından beri yakalanan ivmeyi daha da geliştirip üniversiteyi, çağdaş yönetim teknikleriyle buluşturan, özgürlükçü, katılımcı, yani insan yüzlü bir kıvama getirdiler. Bazen Türkiye'nin tahammül çeperlerini zorlasa da haklı olarak üniversiteye yakışan özgürlükçü ve evrensel duruşu bozmadılar.

"Hoca neden kaybetti?" diye sormayacağım. Ayşe Hoca da, Boğaziçi de, Türkiye de kazandı. Ancak reylerin Özçaldıran'a gitmesinin sebebi, son yıllarda IMF programı altında ezdirilen üniversite öğretim elemanlarına son derece insan yüzlü iki temel proje sunmuş olmasıdır. ODTÜ ve mühendislik kökenli olması dolayısıyla 'proje adamı' ve daha bir 'halka yakın' olan Prof. Özçaldıran, Teknopark kurarak gelirini döner sermaye aracılığı ile üniversite elemanlarına gelir olarak aktarmak ve üniversite elemanlarına bir kooperatif aracılığı ile konut yapmak projesi getirdi. Üniversitede kendine gelecek arayan genç akademisyenlerin üzerinde bu çok etkili oldu.

Durum buyken, kuşlarından yanlış haber alan Meral Tamer, rektör beyi etkilemek için boş yere harekete geçip, yine olayı alelacele Atatürk istismarına kilitleyiverdi. Görüyorsunuz, laikçi saldırıyor, dindarlar eksik demokrasi dağarcığı ile yanlış tepkiye zorlanıyor, bu arada toplumsal doku paramparça oluyor. Tabii Tamer komik duruma düştü. Zira bilim adamı olan rektörü resmi ideolojinin yalınkılıç silahşorluğuna zorlarken, Ayşe Hanım'ı 'başka yerlere' itiverdi. Oysa Boğaziçi bir kurum. At tımar edilen bir yer değil yani. Üniversitenin oturmuş kültürü, huzur ve güven veren ortamının bundan böyle de devam edeceğinden kuşkum yok.

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=708256