İbrahim Öztürk - 'Rakamlar harika ama ben inanmam!' (01.07.08) |
01 Temmuz 2008 | |
Dışarıda küresel finansal ve enerji krizi, bunların içeride tetiklediği cari açık ve enflasyon direnişi ve bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de içeride hukukun hiçe sayıldığı, milli iradenin brifinglerle yok edilmeye çalışıldığı muazzam bir belirsizlik ortamında elde edilen bu sonuç, ekonominin kazandığı dinamiklerin ne kadar derin ve sağlam olduğunu göstermektedir. Sektörel bazda bakıldığında ise en yüksek büyümenin sağlık, toptan ve perakende ticaret, mali aracı kuruluşlar, madencilik ve taşocakçılığı, elektrik ve gaz üretim ve dağıtımı, son yıllarda yıldızı parlayan ulaştırma, depolama ve haberleşme ve ekonominin lokomotifi olan imalat sanayiinde gerçekleştiği görülüyor. Çok önemli bir gelişme olarak da geçen yılın ilk çeyreğinde kuraklık sebebiyle yüzde 6,9 gibi ciddi oranda küçülen tarımın bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 5,6 büyümesi oldu. Mevcut iklim şartları ve girdi maliyetleri dikkate alındığında bu gelişme son derece umut verici. İlk çeyrekteki verilere harcamalar açısından bakıldığında ise devletin nihai tüketim harcamasındaki artışın yüzde 4,7'de kaldığı görülüyor. Devletin mali disiplini elden kaçırmadığı, ancak ücretli kesimin enflasyona karşı kendini koruyamadığı müşahede ediliyor. Buna rağmen yerleşik hane halklarının tüketimindeki artış yüzde 7,3 ile ekonomideki büyümenin üzerinde seyretmiş. Bu veri, son iki toplantısında bir puanlık faiz artışına giderek eleştirilere hedef olan Merkez Bankası'nın elini güçlendirdi. Çok önemli gelişme olarak gayrisafi sabit sermaye oluşumunun yüzde 9,5 gibi oldukça yüksek oranda arttığı gözleniyor - ki bu Türkiye'de yatırım ivmesinin devam ettiğini ve işadamlarının henüz kararlarını büyük oranda ve menfi yönde revize etmediğini gösteriyor. Gerek imalat sanayiindeki, gerekse sermaye oluşumundaki büyümenin ekonomideki genel büyümenin oldukça üzerinde gerçekleşmiş olması, geleceğe yönelik olarak son derece moral veren türden gelişmeler. Bu verilere iki ilave yapalım. Geçen ay İstanbul Ticaret Odası, İstanbul'daki şirketlerin net reel kârının % 20 olduğunu açıkladı. Hafife almayın, bu şirketler Türkiye ekonomisinin bel kemiğini oluşturuyor. Bir de oturup kalkıp kâr oranlarının düştüğünü ilan eden İstanbul Sanayi Odası ve yönetimi var. Tam 'nankör kedi' olayı. Şimdi de Fortune Dergisi, Türkiye'nin ilk 500 şirketi ile ilgili temel verilerini açıkladığı bir özel sayı yayımladı. Zaman Ekonomi Servisi'nin yaptığı inceleme sonucu gösterdi ki, 2007'de tüm Türkiye yüzde 4,5 kadar büyürken, en büyük ilk 500 şirket yüzde 22 büyümüş. Aslında yediği ekmeye saygılı olan şirketler için 'bravo, helalı hoş olsun' dememiz lazım. Ancak TÜSİAD'ın temsil ettiği ekip, bütün olumlu gelişmelere ve hükümetin soluk soluğa gayretine rağmen son aylarda elinden geleni ardına koymuyor. Kriz geliyormuş da hükümet hiçbir tedbir almıyormuş. Yok efendim enflasyon varken hükümet harcamalarını kısmak yerine Anadolu için, istihdam için, KOBİ'ler için harcamaları artırıyormuş, bu da popülist harcamaymış. İnsanın bu rakamlara bakarak 'elinize dizinize dursun' diyesi geliyor. Bu ülke sadece İstanbul dükalığı veya özel sektör tekellerinin baronlarından mı ibaret? Kaç keredir yazıyorum, Türkiye'nin önü açık, ancak boğazına tasma takmış, bir milleti döve döve yeni bir karanlık tünele çekiyorlar. Her şey AK Parti davasına, sivil anayasaya ve bilhassa yargı reformuna kalmış durumda. Ekonominin bu demode soğuk savaş rejimini daha fazla sırtında taşıması, asalak bürokrasi düzenini finanse etmesi imkansız. |