Bumin Doğrusöz - Yine haklı çıktık (07.07.08) |
07 Temmuz 2008 | |
Hatırlanacağı gibi geçmişte 3842 sayılı kanunla "fon" adı altında, vergi kesintileri ile yıllık gelir ve kurumlar vergilerini matrah alan bir mali yükümlülük ihdas edilmişti. Yıl içinde ücretlerden yapılanlar dışındaki kesintiler üzerinden hesaplanarak kesilen fon tutarları, yıllık beyanname üzerinden hesaplanan fondan mahsup edilmekteydi. Bu fon daha sonra 9.3.2003 tarih ve 4842 sayılı kanunla kaldırılmıştı. Ancak fon kaldırılırken 1.1.2004 tarihine kesintiler üzerinden uygulanmasına devam olunması, ancak 1.1.2004 tarihinden sonra verilecek yıllık gelir ve kurumlar vergisi beyannameleri üzerinden hesaplanmaması öngörülmüştü. Yine bu düzenlemelerle, 2003 yılı içinde yapılan kesintiler üzerinden hesaplanan fon tutarının yıllık beyannamede mahsup ve iade yolu kapatıldığı gibi gider yazılmasına da izin verilmemişti. 1.1.2004 tarihinde fon hesaplanması kaldırılmıştı ama stopaj oranları fon tutarları kadar yükseltilerek fonun varlığı fiilen sürdürülmüştü. Bu suretle 2003 kesintileri sanki yeni bir mali yük ihdas edilmiş gibi, mükelleflerin üzerinde bir yük olarak bırakılmıştı. O tarihlerde Dünya gazetesinde yazıyorduk. 16 ve 19 Şubat 2004 tarihli yazılarımızda bu düzenleme ve uygulamaların anayasaya aykırı olduğunu, mali güce göre vergilendirme ve verginin yasallığı ilkelerine ters düştüğünü yazmıştık. Hatta bu nedenle, en azından gider yazılmasına izin verilmesi gerektiğini, aslında yasanın bu şekilde yoruma uygun olduğunu, bu konuda gerekiyorsa yeni bir yasa ile 4842 sayılı kanunun değiştirilmesini önermiş ve okurlarımıza beyannamelerini ihtirazi kayıtla vererek yargı yoluna gitmelerini söylemiştik. Dediklerimizde yine haklı çıktık. Dava açan bir mükellefin anayasaya aykırılık iddiasını ciddi bularak anayasal denetim talep eden Diyarbakır Vergi Mahkemesi'nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi, E. 2994/94 K. 2008/83 sayı ve 20.3.2003 günlü kararı ile 4842 sayılı kanunun geçici 1. maddesindeki "(...) bu kazanç ve iratlara ilişkin olarak vergilendirme dönemi içinde ödenen fon payları mahsup ve iadeye konu olmaz" hükmünü iptal etti. Karar 1 Temmuz tarihli Resmi Gazete'de yayımlandı. "Yüksek Mahkeme"nin kararının gerekçesi, vergilendirme ilkeleri ve vergilendirmede anayasal ilkelerin yorumu yönünden son derece önemli. İşte kararın satır başları: "Hukuk devleti, tüm işlem ve eylemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdürmeyi amaçlayan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, insan haklarına saygı duyarak bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren ve yargı denetimine açık olan devlettir. Hukuk devletinde, vergilendirmenin temel ilkelerinin gözetilmesi, vergilendirmeye ilişkin yasalarda bireylerin hak ve özgürlüklerinin korunması ve hukuk güvenliğinin sağlanması gerekir. Verginin mali güce göre alınması ve genelliği ilkeleriyle vergilendirmede eşitlik ve adaletin gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır. Vergide genellik ilkesi, herhangi bir ayırım yapılmaksızın mali gücü olan herkesin vergi yüküne katılmasını ve vergi ödemesini ifade eder. Mali güce göre vergilendirme, verginin, yükümlülerin ekonomik ve kişisel durumlarına göre alınmasıdır. Bu ilke, aynı zamanda vergide eşitlik ilkesinin uygulama aracıdır. Devletin tek taraflı iradesiyle kişilere yüklediği bir kamu alacağı şeklinde tanımlanan verginin, anayasal sınırlar içinde salınıp toplanması zorunludur. Vergi, anayasanın öngördüğü ilkeleri gözetecek şekilde kanunla düzenlenmeli ve doğal olarak vergide eşitlik ilkesinin uygulama aracı olan mali gücü de yansıtmalıdır. Vergi tekniği, vergi adaletini yansıtmadıkça, maliye politikasının sosyal amacını gerçekleştiremez. Gelir ve kurumlar vergileri üzerinden hesaplanan fon payı, hukuksal niteliğiyle vergi benzeri bir mali yükümlülüktür. Anayasada vergilendirmeye ilişkin temel ilkelerin burada da gözetilmesi zorunludur. Vergi düzenlemeleri hemen hemen tüm hak ve özgürlükleri ilgilendirip etkileyen yasama işlemleridir. Hukuk alanında bir müessesenin kaldırılmasında geçiş dönemi hükümleri konulabilir. Ancak bu geçiş düzenlemelerinde de anayasanın vergilendirme ilkelerine uyulması gerekir. 2003 yılında kesinti yoluyla fon payı ödeyen mükelleflerin bu yıla ilişkin kazanç ve iratlarının vergilendirilmesinde, vergi matrahının içinde, üzerinden fon payının hesaplandığı kazanç ve iratlar da bulunduğundan, mahsup ve iade edilmeyeceği öngörülen fon payları bu mükellefler yönünden nihai vergiye dönüşmüştür. Bu şekilde 2003 yılında tevkif suretiyle fon payı ödeyen mükellefler aleyhine vergi yükü ağırlaştırılarak aynı vergilendirme dönemlerinde kesintiye tabi gelir elde etmiş mükellefler ile kesintiye tabi gelir elde etmemiş mükellefler arasında vergi yükünün dağılımında adalet ve denge bozulmuş ve anayasa madde 73'te yer alan vergilendirme ilkelerine aykırılık oluşmuştur. Öte yandan, hukuk devletinin hukuk güvenliği ilkesi vergilendirmede belirliliği de gerektirir. Belirlilik ilkesi, yükümlülüğün hem kişiler hem de idare yönünden belli ve kesin olmasını, yasa kuralının, ilgili kişilerin mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini makul bir düzeyde öngörmelerini mümkün kılacak şekilde düzenlenmesini gerektirir. Vergilendirme mükellefler yönünden güvensiz bir sisteme dönüşmemelidir. 4842 sayılı yasanın geçici 1. maddesi 24.4.2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 2003 yılı içinde vergi tevkifatına tabi gelirleri olan mükellefler fon paylarının nihai vergi niteliğine dönüştüğünü 24.4.2003 tarihine kadar bilmemektedirler. Bu anlamda mükelleflerin hukuksal güvenliği kural geriye yürütülmek suretiyle zedelendiğinden hukuk devleti ilkesi ihlal edilmiştir." http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=101012&YZR_KOD=156 |