Veysi SEVİĞ, Bumin DOĞRUSÖZ - Kredi kartı ile ödemede müşteri istese de fatura kart sahibine kesilme |
23 Temmuz 2007 | |
Kredi kartı ile yapılan işlemler sonucunda düzenlenen fatura mutlaka kredi kartı sahibinin adına olması gerekiyor. Başkasının adına kesildiğinde slip ile fatura üzerindeki isim birbirini tutmadığı için işlem yapıldığı kanıtlanamıyor.
KREDİ KARTI İLE ÖDEME SORU: Kredi kartı ile yapılan satışlarda bazı hallerde fatura kredi kartı sahibi adına değil de başkası adına kestirilmek istenmektedir. Örneğin malı satın alan Bay A ise ve kredi kartı Bay A’ya aitse faturanın Bay B adına düzenlenmesini istediğinde işyeri bu teklifi kabul ederek faturayı Bay B adına düzenleyebilir mi? Bu tür istekler son aylarda giderek artıyor, biz de müşterilerimizin bu isteklerini kabul etmek zorunda kalıyoruz. Yapılan işlem doğru mu? YANIT: Vergi Usul Yasası’nın 229. maddesinde yer alan tanımlamaya göre “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır.” Aynı yasanın 230/3. maddesi uyarınca fatura üzerinde “Müşterinin adı, ticaret unvanı, adresi, varsa vergi dairesi ve hesap numarası”nın yazılması zorunludur. Ayrıca yasal düzenleme gereği olarak “fatura düzenlemek zorunda olanlar, müşterinin adı ve soyadı ile bağlı bulunduğu vergi dairesi ve hesap numarasının doğruluğundan sorumludurlar.” Müşterinin nihai tüketici konumunda olması halinde onun vergi mükellefiyet numarasının fatura üzerinde bulunup bulunmaması önem arz etmemektedir. Ancak faturanın yukarıda yer alan yasa maddeleri uyarınca mutlak bir biçimde alıcı adına düzenlenmesi gerekmektedir. Bir başka anlatımla faturanın her halükârda hizmeti veren veya malı satın alan borçlu gerçek veya tüzelkişi adına düzenlenmesi gerekmekte olup, toptan satışlarda borç-alacak ilişkisi açısından kredi kartı kullanarak ödemeyi yapan arasında virman talimatı ile işlem yapılması gerekmektedir. Buna göre mal ve hizmet bedelinin başkasına ait kredi kartı ile ödenmek istenmesi halinde, faturanın malı satın alan gerçek veya tüzelkişi adına düzenlenmesi, bu aşamada başkası adına kredi kartı ile yapılan ödemelerin faturası düzenlenirken slip ile ilişkilendirilmek sureti ile borçlu adına ödeme yapıldığının belirtilmesi mümkün bulunmaktadır. (V. Seviğ)
ZAMANINDA ÖDENMEYEN KİRA BEDELLERİ SORU: Kiraya vermiş bulunduğum evim dolayısıyla kiracımla benim aramda kira sözleşmesi vardır. Bu sözleşme uyarınca aylık kiramın her ayın beşine kadar kira sözleşmesinde belirtilmiş banka hesabına yatırılması gerekmektedir. Kiracım sözleşmenin bu hükmüne riayet etmemiştir. Yapılan vergi denetimleri sırasında kendisi kira bedelini her ay ödemekte olduğunu ifade etmiş olduğundan benim hakkımda cezalı tarhiyat yapıldı. Ancak banka hesaplarımın incelenmesinden de anlaşılacağı üzere kendisinin bana böyle bir ödemesi bulunmamaktadır. Ben de bu nedenle 2005 yılında bana ödemiş bulunduğu ilk üç aylık kira gelirimi beyannameye dahil ettim. 2005 yılı sonuna kadar ödememiş bulunduğu ve halen tahsil edemediğim kira gelirime rağmen, inceleme elemanının raporu üzerine ve kiracımın (Mahkeme kararı ile yeni tahliye oldu.) beyanına dayalı olarak hakkımda cezalı tarhiyat yapıldı. YANIT: Gelir Vergisi Yasası’nın 72. maddesinde hükme bağlandığı üzere, gayrimenkul sermaye iratlarında, gayri safi hasılat, mal ve hakların kiraya verilmesinden bir takvim yılı içinde o yıla veya geçmiş yıllara ait olarak nakden veya aynen tahsil edilen kira bedellerinin tutarıdır. Dolayısıyla kira bedelinin beyan edilebilmesi için mutlak suretle nakden veya aynen tahsil edilmiş olması gerekmektedir. Diğer yandan zamanında ödenmeyen kira bedelleri hangi tarihte tahsil edilirse tahsil edildiği yılın geliri olarak beyan edilir. Nakden tahsilat, kira bedelinin Türk parası veya yabancı para ile ödenmesini ifade eder. Ancak çekle ödenen kira bedelleri de tahsil edilmiş sayılır. Kira bedelinin kiraya veren adına kamu müesseselerine, icra dairesine, bankaya, notere veya postaya kiraya verenin bilgisi dahilinde yatırılmış olması, kira olarak doğan alacağın başka bir kişiye temlik edilmesi veya kiraya verenin kiracısına olan bir borcu ile takas olunması halleri ile de tahsil sayılmaktadır. Bu haller dışında kira bedelinin tahsil edilmediği kesin ise bu takdirde kiraya verenin tahsil edemediği kira gelirini beyan etmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu nedenle hakkınızda yapılan işlem mevcut yasal düzenlemelere uygun değildir. Bu bağlamda hakkınızı yasal yollardan arayabilme olanağınız vardır. (V. Seviğ) SORU: Kurumumuz, özelleştirme kapsamında el değiştiren ve kamusal nitelikte hizmet sunan bir kuruluş olup, mevcut devir sözleşmesinde kurumun konumu ile gelecek olan uzmanlara yapılacak ödemelerin devir alan kurum tarafından üstlenilmesi öngörülmüştür. Bu nedenle ülkemize gelen yabancı uzmanlara yapılacak ödemelerden vergi kesintisi yapılmadığı için yönetimde bulunan görevliler mi sorumlu tutulmaktadır? YANIT: Ülkemize geçici olarak gelen ve danışmalık hizmeti sunan yabancılara yapılan ödemeler tevkifat konusu olmaktadır. Bu tür kişilere yaptırılan serbest meslek işleri dolayısıyla nakden veya hesaben ödeme yapılırken vergi kesintisine tabi tutulması gerekmektedir. Konuya ilişkin olarak Vergi Usul Yasası’nın 8. maddesinin 3. fıkrasında belirtildiği üzere “Vergi kanunlarıyla kabul edilen haller müstesna olmak üzere, mükellefiyete veya vergi sorumluluğuna müteallik özel mukaveleler vergi dairelerini” bağlamamaktadır. Ayrıca aynı yasanın 11. maddesinin 1. fıkrası uyarınca da yaptıkları ve yapacakları ödemelerden vergi kesmeye mecbur olanlar, verginin tam olarak kesilip ödenmesinden de sorumlu bulunmaktadırlar. (V. Seviğ)
YARGI KARARLARINDA GELİR VERGİSİ KESİNTİSİ Danıştay 4. Dairesi E. 2002/4580 K. 2004/135 T. 29.1.2004 Davacı hakkında, davacının iki yıl müddetle işyeri olarak kiraladığı gayrimenkulünü kira sözleşmesi ve eki şartname hükümlerine aykırı olarak tahliye ettiğinden, kiralayan sözleşmeden doğan alacağını icra yoluyla tahsil etmiş olup davacının icraya ödemiş olduğu söz konusu paranın bir kira ödemesi niteliğinde olması nedeniyle tevkifata tabi tutulması gerektiğinden vergi tahakkuku yapılmıştır. Gelir Vergisi Kanunu'nda, bir kira sözleşmesine dayanan işyeri kira bedelinden kiracının sorumlu sıfatıyla tevkifat yapması gerektiği hükme bağlanmışsa da davacının kira sözleşmesinden doğan bu borcunu irade dışı ödeme yollarından biri olan cebri icra yoluyla ödemiş olması dolayısıyla artık bu tutar üzerinde tasarruf yetkisi olmaması, kamu gücü kullanılarak kesinti yapılması gereken vergiyi de kapsayacak şekilde kendisinden tahsil edilen bu tutardan vergi tevkifatı yapmasına ve bundan sorumlu tutulmasına olanak bulunmaması ve aksi bir uygulamada sözü edilen verginin sorumlusu olan davacının verginin mükellefi durumuna gelecek olması sebepleriyle davacı hakkında yapılan tahakkuk yasal değildir. Danıştay 3. Dairesi 2000/2727 K. 2003/1165 T. 18.3.2003 Gelir Vergisi Kanunu'nda “çiftçilerden satın alınan zirai mahsuller ve hizmetler için yapılan ödemelerin vergi tevkifatına tabi tutulacağı” öngörülmüş olup, aynı kanunun 52. maddesinde ise zirai kazanç, zirai faaliyet, zirai işletme, çiftçi ve mahsul kavramları açıklanmıştır. Olayda davacı şirket hakkında, üreticiden zirai ürün satın aldığı halde müstahsil makbuzu düzenlemeyip bu alımlarını sahte faturalarla belgelendirdiği gerekçesiyle cezalı tarhiyat yapılmışsa da ilgili kanun hükmüne göre yetiştirme ve ıslah yollarıyla veya doğrudan tabiattan istifade etmek suretiyle elde edilen ham zeytin, birtakım kimyasal reaksiyonlardan geçirilerek zeytinyağı ve zeytin artığı prina olarak ayrıştırılmakta olup, bu işlem sonucu zirai ürün olan ham zeytinin mahiyet değiştirip sınai ürün olan zeytinyağı ve prinaya dönüşmesi suretiyle işlendikten sonra zirai ürün olma özelliğini kaybedip, sınai ürün vasfı kazanması sebebiyle zeytinyağını satın alan davacının bu ürün nedeniyle yaptığı ödemelerden dolayı vergi tevkifatı yapması gerekmediğinden, yapılan tarhiyat yasal değildir. Danıştay 3. Dairesi E.1999/1405 K. 2000/3140 T. 5.10.2000 Gelir Vergisi Kanunu'nun 94. maddesine göre ticaret şirketleri, aynı kanunun 70. maddesinde yazılı mal ve hakların kiralanması karşılığı yaptıkları ödemelerden, kiralayanın Gelir Vergisi'ne mahsuben vergi kesintisi yapmak zorundadır. Kiracının, üzerinden vergi kesintisi yaptığı kira bedelinden daha yüksek kira bedeli ödediği saptanmadıkça, noksan vergi tevkifatı yapıldığından bahisle adına vergi salınamaz. Aynı kanunun 73. maddesinde düzenlenen emsal kira bedeli esası ise gayrimenkul sermaye iradı sahiplerinin beyan edecekleri iradın maddede öngörülen düzeyin altında kalamayacağına ilişkin bir yasal ölçü olduğundan, emsal kira bedeli esasına dayanılarak kiracı durumundaki davacı adına vergi salınmasına olanak bulunmadığından, kira bedelini gerçekte ödediğinden düşük bildirerek noksan vergi kesintisi yaptığı yönünde herhangi bir tespit bulunmayan davacı şirket hakkında emsal kira bedeli esasına göre yapılan tarhiyat yasal değildir. Danıştay 4. Dairesi E. 2004/2273 K. 2005/540 T. 5.4.2005 Davacı şirket hakkında, 1999 yılı işlemlerinin incelenmesi sonucu beyan dışı bıraktığı ileri sürülen kârını ortaklarına dağıttığından bahisle cezalı tarhiyat yapılmış ise de inceleme elemanınca tespit edilen matraha göre salınan Kurumlar Vergisi ile birlikte bu matraha esas teşkil eden ve beyan dışı bırakıldığı saptanan kurum kazancının, ortaklara dağıtılıp dağıtılmadığı konusunda ya da dağıtılmayan kurum kazancının mükellef tarafından ihtilaflı dönemi takip eden dönem beyanlarının düzeltilmesi suretiyle sonuç hesaplarına aktarılıp aktarılmadığı hususlarında bir araştırma ve tespit yapılmadan, sadece şirket kârının ortaklara dağıtıldığı varsayımı ile yapılan tarhiyatta yasal isabet bulunmamaktadır. Danıştay 4. Dairesi E. 2004/2319 K. 2005/2299 T. 29.11.2005 GVK’nın 94. md. uyarınca vergi kesintisi yapılmasının temel koşulu 75. maddede sayılan gelir unsurlarına ilişkin nakden veya hesaben ödeme yapılmasıdır. Hesaben ödeme ise 96. maddede de belirtildiği gibi, vergi kesintisi yapmak zorunda olanları, hak sahiplerine karşı borçlu durumda gösteren her türlü kayıt ve işlemlerdir. Dolayısıyla anonim şirketlerin genel kurullarınca kâr paylarının dağıtılmasına ilişkin kararın alınmasıyla hesaben ödeme gerçekleşmiş olur. Bu nedenle istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben Gelir Vergisi tevkifatının yapılması gerekir. Davacı şirketin olağanüstü genel kurul toplantısında 2002 yılı kurum kazancı ile ilgili kâr paylarının dağıtımına karar verilmekle hesaben ödeme gerçekleştiğinden kanunun bu tarihte yürürlükteki maddesine göre ve yine o tarihte yürürlükteki bakanlar kurulu kararı ile belirlenmiş oranda vergi kesintisi yapılması gerekir. Danıştay 3. Dairesi E. 2004/2432 K. 2005/592 T. 9.3.2005 Butik işletmeciliği yapan davacı hakkında, ilgili döneme ait kira tutarının daha az yoğunluktaki işyerlerinin kirasından düşük olamayacağından bahisle ve aynı özelliklere sahip komşu işyerinin kira bedeli emsal alınarak işyeri kirasından yaptığı tevkifatı noksan beyan ettiği görüşüyle cezalı tarhiyat yapılmışsa da bu tutardaki paranın nakden veya hesaben ödendiğinin de saptaması gerekirken bu yönde bir tespit yapılmaksızın salt emsal işyeri kira tutarları esas alınarak yapılan tarhiyat yasal isabetten yoksundur.
ÖZELGELERDE KURUM KAZANCI 1. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 25.6.2007 tarih ve 13007 sayılı özelgesi: “Şirket aktifine kayıtlı araçların sözleşme düzenlenmek suretiyle kiraya verilmesi sonucu, müşteri adına trafik cezası, Damga Vergisi, OGS etiket bedeli ve kontör ödemesi gibi ödemeler yapılması halinde, bu ödemelerin müşteriler adına fatura düzenlenerek tahsil edilip kurum kazancına dahil edilmesi halinde gider olarak dikkate alınması mümkündür.” 2. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 25.6.2007 tarih ve 12997 sayılı özelgesi: “Şirket aktifine kayıtlı olan arsa ve üzerindeki bina için bir petrol dağıtım şirketi adına 15 yıl süre ile tapu kütüğünde intifa hakkı tescil ettirilmesi işleminin kiralama olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu kiralama karşılığı peşin olarak tahsil edilen kira gelirinin ticari kazancın tespitine ilişkin hükümlere göre kurum kazancına dahil edilmesi ve ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirilmesi gerekir.” 3. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 17.7.2006 tarih ve 13916 sayılı özelgesi: “Kurum kazancı, ticari kazanç niteliği taşıdığından ve ticari kazanç gibi tespit edildiğinden elde etme yönünden tahakkuk esası geçerlidir. Tahakkuk ise gelirin miktar ve mahiyet itibariyle kesinleşmesini ifade eder. Bunun için geliri doğuran işlemin tekemmül etmesi gerekir. Ticari faaliyet içerisinde satılan mal veya yapılan hizmet bedelinin taraflarca belirlenip fatura kesildiğinde gelir veya gider tahakkuk etmiş sayılır. Bu hüküm ve açıklamalara göre belli bir süreyi kapsayan aletli cimnastik hizmeti karşılığında tahsil edilen ücretlerin, tahsil edildikleri vergilendirilme döneminde değil, tahakkuk ettikleri vergilendirilme döneminde yani hizmet bedeli için fatura düzenlenen tarihte kurum kazancının tespitinde dikkate alınmaları gerekir.” 4. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 2.8.2006 tarih ve 15119 sayılı özelgesi: “Şirketin, hem serbest bölgede bulunan şubesinin hem de merkezinin müşterek genel giderlerini, merkezde ve şubede oluşan maliyetlerin toplam maliyetler içindeki oranını dikkate alarak dağıtması halinde, şubeye isabet eden müşterek giderlerin şubenin kazancının tespitinde dikkate alınması mümkündür.” 5. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 3.10.2006 tarih ve 19047 sayılı özelgesi: “Şirketinizce, tam mükellef bir tüzelkişinin hisselerinin alımının dövize endeksli kredi ile finanse edilmesi nedeniyle söz konusu özel hesap döneminin sonunda ve takip eden dönemlerde, dövize endeksli krediden kaynaklanan kur farkı giderleri ve kredi faizlerinin maliyete eklenmeyip ilgili oldukları dönemlerde dönem giderlerine intikal ettirilmesi gerekmektedir.” 6. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 16.10.2006 tarih ve 200083 sayılı özelgesi: “Promosyon kampanyalarının düzenlenmesinde amaç, şirketlerin dolayısıyla işletmelerin ticari kazancının artırılmasıdır. Bu nedenle şirketin sembolik bir bedelle veya bedelsiz olarak verdiği malların, ‘işletmeden çekilen mallar olarak değerlendirilmeyip ürün satışını artırmak için yapılan reklam harcaması’ olarak kabul edilmesi gerekir. İşletme ile ilgili reklam harcamaları ise Gelir Vergisi Kanunu’nun 40/1. maddesinde belirtilen genel giderler niteliğindedir. Bu hüküm ve açıklamalara göre şirket tarafından belli bir ödeme dönemi boyunca asgari bir fatura değeri garantisi sunan müşterilere sembolik bir bedelle veya bedelsiz olarak teslim edilen yazılım ve/veya donanım bedellerinin anılan kanunun 40/1. maddesi uyarınca kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılması mümkündür.” 7. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 2.11.2006 tarih ve 20846 sayılı özelgesi: “Kooperatif tarafından satılan arsa için ödenen emlak vergilerinin ve ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi kapsamında nitelendirilecek genel yönetim giderlerinin kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılması mümkündür.
SORU: Adi Komandit şirkette geçici vergi beyannamesi şirket adına mı yoksa komandite ortak adına mı verilecek? Biz halen ortak adına vermekteyiz. Ancak bu beyan ortak adına olursa ödenen gecici vergi ortağın hissesi oranında mı olacaktır. Komanditer ortak vereceği beyanı menkul sermaye iradı olarak mı verecek ve bu kâr payına herhangi bir istisna uygulanacak mıdır? (E. ERATMAZ /İZMİR) YANIT: Adi komandit şirketlerde geçici vergi beyannamesi, şirketin komandite ortakları tarafından, geçici vergi dönemi itibariyle oluşan kazancın hisseleri oranında kendilerine düşen kısmı üzerinden verilir. Bu geçici vergi, yine komandite ortakların kendilerine hisseleri oranında düşen kazanç kısmı için verecekleri, yıllık beyannamede hesaplanan vergiden düşülecektir. Komanditer ortakların menkul sermaye iradı olarak beyan edecekleri kâr payları ile ilgili bir istisna yoktur. (B. Doğrusöz)
SORU: 2004 yılında emlâk komisyonculuğu yapmaktaydım, ancak işimi bıraktım ve mükellefiyetimi kapattım. Ancak o yıllarda bana komisyon ücretimi ödemeyen iki kişiyi mahkemeye vermiştim. Bu davalar 2007 ’de bitti ve mahkeme kararı uyarınca, alacağımı icra dairesi kanalıyla tahsil ettim. Şu anda mükellef olmadığımdan bu gelirimi beyan etmem gerekiyor mu? (A. KAYALI/İSTANBUL) YANIT: Gelir Vergisi Kanunu'nun 82. maddesinde, terk edilen faaliyetlerle ilgili olarak sonradan elde edilen ticari ve serbest meslek kazançları, arızi kazanç olarak kabul edilmiş, ayrıca maddede arızi kazançların 2007 yılı için 15.000 YTL KISMI vergiden istisna tutulmuştur. Bu nedenle, söz ettiğiniz kazancın 15.000 YTL ’yi aşmasý halinde, aşan kýsmý beyan etmeniz gerekmektedir. (B. Doğrusöz)
|