Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Krizde bankalar, reel sektörün üstüne gitmesin (23.10.08) PDF Yazdır e-Posta
23 Ekim 2008

Amerika'dan yola çıkan kriz, kıta Avrupa'sına çoktan ulaştı. Üstümüze doğru gelirken 'bizi ne kadar etkiler, neler yapmalıyız?' sorularını sormak üzere dünyanın en büyük danışmanlık ve denetim şirketlerinden biri olan Deloitte'un yönetici ortağı ve CEO'su Hüseyin Gürer'e soralım istedik.

'Gelecek günlerde Türkiye ekonomisini neler bekliyor? Krizden en çok kimler etkilenecek ve nasıl tedbirler alınmalı?' konusundaki sorularımıza cevap aradık. Deloitte, 140 ülkede 165 bin personel ile dünyanın en büyük muhasebe, denetim, vergi ve yönetim danışmanlığı hizmeti sunan dört uluslararası firmasından biri. Kurumsal yapısı bildiğimiz klasik şirketlerden farklı. Üye firmalardan oluşan bir organizasyon olan Deloitte, dünyanın en büyük şirketlerinin yüzde 80'ine profesyonel hizmet sunuyor.

Müşteri portföyünde, hasılatı veya varlıkları 1 milyar doların üzerinde olan bine yakın firma bulunan Deloitte, Fortune Global 500'e hizmet veren firmalar arasında en çok tercih edileni. Deloitte'un vizyonu mükemmellik standardı olabilmek. Deloitte Türkiye 1986 yılında çalışmalarına başlamış. Bugün 900'ü aşkın çalışanı var. İstanbul ve Ankara'da; Deloitte Danışmanlık AŞ, DRT Bağımsız Denetim ve Serbest Muhasebe Mali Müşavirlik AŞ, DRT Yeminli Mali Müşavirlik ve Bağımsız Denetim AŞ ve DRT Solmaz Gümrük ve Dış Ticaret Danışmanlık AŞ olmak üzere beş alanda dört ayrı şirket olarak faaliyet gösteriyor. Deloitte Yönetici Ortağı Hüseyin Gürer kariyerine Deloitte'ta başlamış.

Gürer, çokuluslu ve kamu sektörü kuruluşlarının Sermaye Piyasası Kurulu standartları da dâhil olmak üzere Türk ve uluslararası finansal raporlama standartları uygulanarak denetlenmesi konusunda yirmi yıla yakın deneyime sahip. Ayrıca Gürer, Türkiye'deki çok sayıda uluslararası firmaya sunulan hizmetlerde Deloitte'un sorumlu ortağı olarak danışmanlık yapmakta.

Ege Üniversitesi İşletme Bölümü lisans derecesi sahibi Hüseyin Gürer, Ortadoğu Teknik Üniversitesi İşletme Yüksek Lisans Programı'nı tamamlamış. Serbest muhasebeci ve mali müşavir olan Gürer, 1989-1990 yılları arasında 18 ay süre ile Deloitte Londra ofisinde denetçi olarak görev yapmış.

Türkiye Muhasebe ve Denetim Standartları Kurulu Komite üyesi olan Gürer, dünyaya rakam gözlüğüyle bakıp rakam diliyle konuşan bir yönetici. Aslında babasının pek çok dil bilen akademisyen bir hekim olması ve yurtdışındayken elçiliklerdeki resepsiyonlara katılmaları, Dışişleri'nde çalışmak istemesine neden olmuş.

Matematik ve fende başarılı olan Gürer, finansta karar kılmış. ODTÜ'de doktora yaparken Deloitte'tan iş önerisi alan ve 1986'da girdiği bu sürece hâlâ devam eden Gürer, Deloitte'un yurtdışına eğitim için gönderdiği ilk kişi olma fırsatını yakalamış. Gürer, ayrıntıcı ve dikkatli kişiliğini babasından ve Deloitte Türkiye kurucusu Levent Yaveroğlu'ndan aldığını söylüyor.

Doktoru gören hasta gibiyim. Konuya doğrudan giriyor ve kriz zamanlarında mı yoksa normal zamanlarda mı danışmanlık alanların sayısı artar diye soruyorum. Amacım sondan başa gitmek!

"Bizim gibi ülkelerin hem kriz öncesinde hem de kriz sonrasında danışmanlık hizmetine çok ihtiyaç var. Ancak daha da çok kriz sonrasına doğacak fırsatların görülmesi gerek. Ekonominin özellikle iyileşerek yukarıya çıktığı kriz sonrası dönemlerde ülkelerin yanı sıra kurumların da büyümesi yüzde yüz olur. Nasıl mı? Stratejinin mutlaka çok önemi var. Hangi sahalarda yatırım yapılacağı baştan belirlenmeli. Türkiye'de genelde kısa vadeli (bir yıllık) planlar yapıldığını görüyoruz. Ekonominin iyi olduğu ve kriz sonrası dönemlerde, denetim, vergi tasdiki ve danışmanlık hizmetleri talep edilir. Diğer yandan yönetim danışmanlığı, iç denetim, şirket birleşmeleri ve evlenmeleriyle satın almaların kriz dönemlerinde çok şiddetli olduğunu görürüz."

Türk ekonomisi için neler söylersiniz? Hükümet, 'Kriz bizi etkilemeyecek.' diyor, diğer taraftan felaket telalığı yapanlar da var. Gerçek durum nedir?

"Farklı görüşteki iki tarafın kendi açılarından söylemleri doğru. Dünya ise farklı bir çalkantı içinde. Bunu tarihin bir döngüsü olarak da görebiliriz. 1900'lü yıllar, küreselleşmenin en yüksek olduğu yıllardı. 1929 krizinden sonra 1960'lara kadar herkesin kendi ülkesinde kapalı ekonomi yaşadığı bir dönem oldu. 1960'lardan sonra ise bugünkü ivmeye kadar gelen hızlı bir yapılanma görüyoruz. Özellikle de son 20 yıl içinde küreselleşmenin etkilerini ciddi bir biçimde yaşıyoruz. Bu yaşanılanlar 1930'lardaki krizi hatırlatıyor. Tabii o günün deneyimsizliğiyle yaşanılanları bugün büyük bir ihtimalle yaşamayacağız. Tedbirlerle ilgili hızlı adımlar atılıyor. Amerika, İngiltere ve Fransa'nın aldığı tedbirler var. Almanya krizi görmezden gelmek yerine daha hızlı adımlar atsaydı belki daha farklı şeyler olabilirdi. Peki, tedbirler yeterli mi? Onu zaman gösterecek. Fransa kurtarma operasyonu için 400 milyar Euro ayırırken, Almanya 670 milyar civarında bir rakamı konuşuyor. Bütün bunlar olurken piyasada ciddi dalgalanmalar da oldu, şirketlerden kol ve bacaklar gitti. İntihar edenler de oldu. Bu kadar çalkantı yaşanırken, Türkiye'ye bunun etkisi yok demek mümkün değil.

Toz, duman durulunca Türkiye'nin gerçek durumunu da görmüş olacağız. Türkiye'nin şansı BDDK kurulduğundan beri iyi uygulamaların olması. Bankacılık sisteminde de çok yol alındı. Bunun piyasaya önemli yansımaları oldu. Merkez Bankası'nın aldığı tedbirlerle ekonomi politikalarının yansımalarını ve faydasını görüyoruz. Bu kadar çalkantıya rağmen dolar alıp başını gitmemiş makul bir seviyede kalabilmişse ve belki de son iki-üç yıldır 1,30 civarlarında gidip gelmişse bunun arkasında tamamen ekonomik tedbirlerden, Kemal Derviş'in oluşturduğu sağlam bir sistemin varlığından söz edebiliriz. Bence Merkez Bankası da çok başarılı bir duruş sergiliyor. Kuru dengeledi, gerekli uyarıları yaptı, faizi başarılı bir şekilde yönetti. Böyle olunca sıcak paranın içeride kalması sağlandı. 2007'den önceki döneme baktığımızda, yabancı yatırımcılar için uygulanan politikalarla doğrudan ciddi bir yatırımın geldiğini gördük. Gelen yabancı yatırım 50 milyar dolar. Bu dönemde bile 2008'de 11 ile 13 milyar dolar arasında yabancı yatırım olacağı söyleniyor. Hâlâ ivmenin devam ettiğini görüyoruz. Türkiye'nin sağlam ekonomik politikalarının oluştuğunu söylemek mümkün ki bu nedenle dünya düzeyinde süregiden ekonomik çalkantıyı fazla hissetmedik.

Kıta Avrupa'sında ciddi bir pazar daralması, işsizlik başlayacak. Tüketim azalacak. Ekonomimiz Avrupa ülkelerine bağlı. Tüketim durunca ihracat da daralmak zorunda kalacak. İhracat daraldığında sorunlar yaşanacak. İhracatı paranın olduğu başka yerlere kaydırmak gerek. Ortamı güllük gülistanlık görenler; "Gerekli tedbirleri alıp ön uyarıları yaparsak, şirketler de aklını kullanırsa bu iş doğru yönetilir. Krizi de ciddi anlamda bulaşmadan hafif sıyrıklarla atlatabiliriz." diyor. Diğer yandan hükümet de hızlı tedbirler almaya çalışıyor. Mesela yurtdışında birikimi olan Türklerin paraları Türkiye'ye geldiğinde vergi ve hukuk açısından zarar görmeyecek, sorgu sual sorulmayacak deniliyor. Bu iyi bir tedbir. İkinci tedbir ise ihracatın arttırılmasıdır. Bir pazar tıkanıyorsa başka nerelere mal satarız araştırması acilen yapılmalıdır.

Bana göre mutlaka sıkıntı yaşanacak. Çünkü Türkiye'de özel sektörün 80 milyarın üzerinde borcu var. Bu borç nedir? Bu borç, bilânçoya baktığımızda gördüğümüz borç ve öz kaynak dengesizliğidir. Az kaynak koyup yüksek oranda borçlanarak yapılan yatırımlar, yatırımcılarına sıkıntılı anlar yaşatacak. Borçların faizleri gündeme gelecek. Peki, bankalar ne yapıyor? Burada bankalara da büyük görev düşüyor. Yurtdışındaki bankalar yapılmaması gereken konularda seslerini yükseltip, düğmeye de bastı. Verdikleri kredileri geri çağırıyorlar. Dün 6-6,5 kredi faiziyle borçlanan şirketler, bugün 9-9,5'tan borçlarını ödemek zorunda kalacak. Borç aynı, rakam aynı, borçlu kurum düzenli ödeme yapıyor ama bankalar diyor ki: "Ben paramı istiyorum." Bu sanayiciye ciddi bir yük getirirken ayrıca malını zaten bu kısa dönemde satamayacaklarından ötürü borcunu da ödeyemeyecek. Borç aksamaya başladığında banka üstüne gidecek. Makinesine haciz koyacak. Üretemeyince satmayacak ve işçi çıkartacak. İşçi işten çıkınca işsizlik baş gösterecek. Sosyal denge bozulmaya başlayacak."

Türkiyeli bankaların iyi şeyler söyleme ihtimali yok mu?

"Bankaların durumu şimdilik iyi gibi görünüyor. Bankalar durumlarını 2008 Eylül sonu itibarıyla Kasım'ın 15'inde açıklayacak. Bilânçolarında birinci çeyrekte yer alan öz kaynakların, ikinci çeyrekte olmadığını göreceğiz. Fal bakmaya gerek yok. Neden böyle? Bankaların üzerinde aktiflerin bulundurduğu hisse senetleri var. Bunların bir kısmı uzun vadeli, ticari amaçlı fonlar. Dünyaya baktığımızda hemen bütün borsaların çöktüğünü, Türkiye borsasının da bundan doğrudan etkilendiğini görüyoruz. Ne oldu? Aktif azaldı. Peki, ne olacak? Öz kaynak biraz daha küçülecek. Önümüzdeki 6 aylık dönemde, reel sektörden bazı şirketler borçlarını ödeyemez olunca ne olacak? Bankaların aktifi krediler. Mevduat topluyor, kredi veriyorlar. Krediyi tahsil edemezseniz başlarsınız karşılık ayırmaya. Bu durumda aktifler biraz daha küçülür. O zaman öz kaynak para olarak yine küçülmüş olur. Peki, şimdi ne olacak? Bankalar da problem yaşamaya başlayacak. Sermaye yeterlilik rasyosu da çok önemli. Bunu sağlamak için iki yol var: Ya ortaklar para koyacak ya da bankalar biraz önce söylediğim gibi şirketlerden bu paraları tahsil edecek."

Bankalarımızın büyük çoğunluğu yabancı ortaklı. Ortaklar yabancı olunca beklentileri ne olabilir?

"Türkiye fırsatlar ülkesi. Yatırıma son derece açık ve eğitimli insan kaynağı olan bir ülke. Üretim de devam ediyor. Ekonomimiz Avrupa ve Amerika'dan para çekemese bile belki Ortadoğu'dan, Rusya'dan, Çin'den ve Dubai'den çekecektir. Hâlâ şansımız var. Türkiye'ye yatırım yapmış bankalar hâlâ kârlı. Yatırımlarından ötürü pişman değiller. Bundan sonra da önlerinde ilerleme imkânı var. Türkiye'deki bankalar BDDK tarafından denetlendiğinden sağlam durumda. Elbette burada da dalgalanma olacak ama ufuk yine de açık. Birleşmeler olacak. Bankalar hâlâ kredi veriyor. Bunlar iyiye işaret. Bankacılık sisteminin bu krizden çok fazla etkilenmeyeceğini düşünüyorum. Buna ülkemizdeki yabancı bankalar da dahil."

Bu öngörülemedi mi?

"Bu çok önemli bir nokta. Öngörülemedi. Meslekî açısından baktığımızda da bir dönüm noktası yaşayacağız diyebilirim. Bütün denetçiler Amerika'da bir araya gelecek ve "Hangi bilgi eksikti de bunu göremedik, ortaklara, paydaşlara niye gösteremedik!." diyecekler. Devrim niteliğini taşıyacak denetim standartlarının konulacağını düşünüyorum. Muhasebenin ve denetimin standardı ve kurallar değişecek. Mortgage krizi sırasında derinliği göremiyoruz dedikleri olay, türev enstrümanlarıydı. Mortgage krizi tamam ama türevlerin etkisini kimse göremedi. Finans mühendisleri birtakım matematiksel formüllerle bu türevleri geliştirdiler. Bunlar bilânçoda görülen işlemler de değil. Böyle olunca da derinliği hiçbir yerde yer almadı. Amerikan bankacılık sisteminde kim ne yapmış diye bakılabilse belki kriz de görülebilirdi. Belki bu da, dünya bankacılık sisteminin en uç noktayı görebilmesi için konsolidasyonu gerektirir. Yatırım bankacılığı devri de kapanıyor. Mevduat bankacılığı dönemine dönüldüğünü görüyoruz. Mevduat bankacılığının yanında yatırım bankacılığı yapılacak.

Kriz ne kadar sürer ve krize neden olan kaybolduğu söylenen para nereye gitti?

"Krizin önümüzdeki dört-beş yıl daha süreceği söyleniyor. Krize neden olan para aslında yok olmadı. Bu para var. Geçenlerde gazetede kasa satışı arttı diye bir haber vardı. Türkiye'de de 2001 yılında en kârlı olanlar kasa üretenlerdi. Çünkü herkes paralarını kasalarda saklamaya başladı. Faiz-enflasyon-kur-üretim ve satış sistemleri rayına oturduğunda bu kriz bitecektir. Petrol önemli bir belirleyici olacak. Petrol fiyatlarının artışından ötürü sermaye birikimi olan OPEC ülkeleri de yatırıma girdi, dünyaya yayıldı. Şimdi daha ucuza petrol satmak istemiyorlar. Dünyadaki büyüme trendinin düşeceğini, Türkiye'nin 2008 için büyüme rakamının en çok 3,5 olacağını düşünüyorum. Mesela Amerika'da otomotiv sektöründe ciddi problemler var. Ford gibi büyük markalarda işsizlik artıyor."

KOBİ'ler ayakta kalmak için birleşmeli

"Türkiye'de krizden en fazla KOBİ'ler etkilenecek. Yapılması gereken şey; 'benim olsun küçük olsun' felsefesinden kurtulmak. Bencilliği bırakıp büyük olma yolunun tercih edilmesi gerek. Reel sektörün içindeki bazı sektörlerin de konsolide olması gerek. Diğer sektörlere baktığımızda tekstil ciddi yara aldı, yüzde 18 küçüldü. Öte yandan inşaat etkilenebilir. Çimento fiyatları 82 dolardan 45'lere düştü. Bu sektörlerde korku var. Birleşmeler olursa dünya borsalarında Türk şirketlerinin rekabet edebilme gücü artar. Türkiye'de devlet önayak olursa krizi aşabiliriz. Buradaki şirketlerin yurtdışında da iştirakleri ve yatırımları var. Türkiye'deki şirketlerin Türkiye'deki iştiraklerinden elde ettikleri vergi istisnadır. Ama yurtdışından elde ettikleri vergi istisna değildir. Mesela devlet öyle bir imkân tanır ve vergi oranlarını düşürürse, yatırım yapacaklara imkân sağlayabilir. Kişisel yok olmalar belki olacak ama sanayi ve üretim olduğu sürece bisikletin pedalı hızlanmak üzere tekrar çevrilecektir."

HÜSEYİN GÜRER / DELOITTE TÜRKİYE CEO’ su

 

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=752421&title=is-dunyasina-yon-verenler-krizde-bankalar-reel-sektorun-ustune-gitmesin