BDDK'nın Bankacılık Sektörü Basel-II İlerleme Raporu (12.11.08) |
12 Kasım 2008 | |
Son dönemde yaşanan gelişmeler, Basel-ll' nin uygulanmasının ve Bankaların, üstlendikleri riskler ile orantılı olarak güçlü bir sermaye yapısına sahip olmasının önemini bir kez daha ortaya koydu 11/11/2008 - Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), 2007 yılında sorunlu eşik-altı (subprime) mortgage kredileri nedeniyle başlayan dalgalanma ve ardından tüm finansal piyasalarda son dönemde yaşanan gelişmelerin, Basel-II'nin uygulanmasının ve bankaların, üstlendikleri riskler ile orantılı olarak güçlü bir sermaye yapısına sahip olmasının önemini bir kez daha ortaya koyduğunu bildirdi. BDDK tarafından yayımlanan, Bankacılık Sektörü Basel-II İlerleme Raporunda, Türkiye'de kredi riskinin hesaplanmasında, Basel-II uygulaması ertelenmekle beraber CRD ve Basel-II ile uyumlu düzenleme çalışmalarına hız verildiği belirtildi. Raporda, Türk Bankacılık sektörünün Basel II'ye uyum çalışmalarının takibi amacıyla hazırlanan anket çalışmasına Haziran 2008 itibarıyla verilen cevaplara göre, sektörün toplam aktif büyüklüğünün yüzde 64'ünü oluşturan bankaların bireysel bazda, yüzde 59'unu oluşturan bankaların ise konsolide bazda CRD/Basel II'ye ilişkin strateji ve politikalarını yönetim kurullarının onayına sundukları veya söz konusu strateji ve politikaları yönetim kurullarına onaylatarak uygulamaya koydukları hatırlatıldı. BDDK'nın raporuna göre, bankacılık sektörünün yüzde 97'si CRD/Basel II çalışmalarını yürütecek üst yönetim ve birimlerini oluştururken, yüzde 79'u sorumlu personelini, yüzde 82'si ise komitelerini belirledi. Bankaların CRD/Basel II'ye uyum durumu anketler üzerinden incelendiğinde, kredi riskinde bankaların yüzde 99'unun standart yaklaşıma, yüzde 50 ile yüzde 100 arasında uyum sağladığı, yüzde 67'sinin ise içsel derecelendirmeye dayalı yaklaşıma yüzde 50'den düşük bir seviyede uyum sağladığı görüldü. Bankaların tamamı piyasa riskinde standart yönteme uyum sağlarken, içsel ölçüm yöntemlerinde ve değerlemeye ilişkin hususlarda buyuk ölçüde uyumlu (yüzde 75-yüzde 100) olan bankaların oranı sırasıyla yüzde 81 ve yüzde 76 olarak belirlendi. Spesifik riske ilişkin hususlarda büyük ölçüde uyumlu olduğunu belirten bankaların oranı yüzde 44 seviyesinde kaldı. Operasyonel riske standart yaklaşımda yüzde 75 ile yüzde 100 arasında uyum sağlayan bankaların oranı yüzde 26'da kaldı. İleri ölçüm yaklaşımlarında ise bankaların yüzde 58'i, yüzde 0 ile yüzde 25 arasında uyum sağladı. İkinci yapısal bloğa uyumun birinci yapısal bloğa kıyasla daha düşük düzeyde olduğu dikkat çekti. Kredi riskinin birinci yapısal blokta kapsanmayan hükümlerine ilişkin uyum durumunun yüzde 75- yüzde 100 aralığında olduğunu belirten bankalar, sektörün sadece yüzde 3'ünü oluşturdu. Yapısal faiz oranı riski ve likidite riskine ilişkin uyum düzeyi yüzde 50-yüzde 100 aralığında olan bankaların Türk bankacılık sistemi aktif büyüklüğü içindeki payı ise sırasıyla yüzde 87 ve yüzde 97 düzeyinde oldu. Üçüncü yapısal blok hükümlerine ise bankaların yüzde 88'inin yüzde 50 ile yüzde 100 arasında uyum sağladığı görüldü. CRD/Basel II ile ilgili karşılaşılan sorunlara ve kısıtlara bakıldığında bankaların öncelikli engelinin veri eksikliği olduğu gözlendi. Bu kısıtı, mevzuattaki belirsizlikler ve teknolojide karşılaşılan sorunlar takip etti. Bankaların büyük çoğunluğunun nitelikli personel, bütçe ve CRD/Basel II'nin anlaşılması hususlarında önemli sorun yaşamadığı da verilen cevaplardan anlaşıldı. CRD/Basel II uygulamasına ilişkin olarak son altı aydaki gelişmelerin nasıl değerlendirildiğine bakıldığında, en olumlu olarak değerlendirilen gelişme mevzuat çalışmaları, en olumsuz olarak değerlendirilen gelişme ise Basel II'nin ertelenmesi oldu. Kredi riskinin hesaplanmasında bankaların büyük bir kısmı uygulamanın başlamasını takip eden 3 yıl içerisinde ileri yöntemlere geçmeyi planlamakta, bu çalışmalar kapsamında veri biriktirmekte, yine buyuk kısmı stres testleri uygulamakta ve bankaların tamamına yakını kredi analiz sonuçlarını karar alma süreçlerinde kullanmakta. Operasyonel risk hesaplamasında bankaların büyük çoğunluğu nihai olarak ileri ölçüm yaklaşımını hedeflemekte ve operasyonel risk analiz sonuçlarını karar alma süreçlerinde kullanıyorlar. Piyasa risklerinin ölçümünde bankaların tamamına yakını içsel modeller kullanmakta, stres testleri uygulamakta, analiz sonuçlarını karar alma süreçlerinde kullanmakta ve sektörün yaklaşık olarak yarısı yasal sermaye hesaplamalarında içsel model kullanımını planlıyor. CRD/Basel II ile ilgili olarak, bankacılık sektörü toplam aktif büyüklüğünün yüzde 8'ini oluşturan bankalar, ekonomik sermaye tahsisi uygulamasına gerek görmezken, yüzde 4'ü ekonomik sermaye tahsisini uygulamakta, kalan kısım ise konuya ilişkin çalışmalarını sürdürüyor. Bankaların ikinci yapısal blok kapsamında ele alınan yapısal faiz oranı ve likidite risklerini çoğunlukla tanımlamış oldukları, diğer taraftan kredi yoğunlaşma veya karşı taraf risklerine ilişkin strateji ve politikalarını henüz yeni oluşturmaya başladıkları anlaşılmakta. Üçüncü yapısal blok kapsamında ise bankacılık sektörünün kamuya açıklama yükümlülüklerine büyük ölçüde uyumlu olduğu görüldü. Kaynak; BDDK |