Veysi SEVİĞ - Bumin DOĞRUSÖZ - Vergi borcuna zaman aşımı süresi ödeme başvuruyla kesilir |
08 Ağustos 2007 | |||||||||||||||
İDARENİN ARAMAMASI VE ZAMANAŞIMI SORU: 2001 yılı mart ayı sonu itibariyle nakış işleri yaptığım adıma kayıtlı işyerimi işle ilgili sorunlar yüzünden kapatmak durumunda kaldım. 1994-2001 yılları döneminde tahakkuk etmiş toplam 745.304 TL vergi asıl borcum bulunmaktadır. Geçen yıllarda ekonomik sıkıntılar nedeni ile söz konusu 745.304 TL anapara ve 15.03.2001 yılında aldığım döküme göre de 1.776.596 TL gecikme zammı ile ilgili bir ödeme yapmadım. Adres bilgi değişikliğinden mi yoksa bir tebliğ gelmediğinden mi bilmem, anapara ve gecikme zammı toplamı rakamlar için herhangi bir takibat olup olmadığını bilmiyorum. İşyerimin kapanışını verdiğim tarih 31.3.2001’dir.
14.3.2001 tarihli dilekçem ile borçlarımı ödeyemediğimi 414 seri numaralı tahsilat genel tebliğ kapsamına giren borçlarımın tamamının tecil ve taksitlendirilmesini istedim. 17.3.2001 tarihinde 2001 yılının mart ayında başlayıp, 2002 yılının ağustos ayında biten 18 aylık taksitlendirme dönemi saptandı. Ancak bu taksitlerin anapara ve faiz toplamı 3.004.120.000 TL ile ilgili hiçbir ödeme yapmadım.
21.6.2007 tarihinde tebliğ edilen 07.6.2007 tarihli Takdir Komisyonu kararı ile toplam 759.76 YTL’lik bir vergi ceza ihbarnamesi aldım.
Benim maddi durumum müsait olmadığı için bu ödemeleri yapamıyorum. Takibata uğrayıp uğramadığımı bilmediğim borçlarım ne aşamada olabilir? Bunlarla ilgili bir haciz işlemi gelebilir mi? Bana bildirilen 759.76 YTL’lik ceza ihbarnamesi aradan bunca zaman geçtiğine rağmen işleme alınmadığına göre herhalde şu anda donmuş gözüken borçlarım da işleme alınacaktır. Beş yıllık zamanaşımı durumu beni yükümlülükten kurtarır mı? Tebliğ edilen ve edilmeyen borçlarla ilgili nasıl davranmalıyım? Nasıl bir dilekçe vermeliyim? (B. Sayın)
YANIT: Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Yasa’nın 102'nci maddesi gereği olarak “Amme alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren beş yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar.” Ancak aynı yasanın 103'üncü maddesinde zamanaşımını kesen nedenler belirlenmiş bulunmaktadır. Buna göre aşağıdaki haller tahsil zamanaşımını kesmektedir: * Ödeme * Haciz tatbiki * Cebren tahsil ve takip muameleleri sonucunda yapılan her çeşit tahsilat * Ödeme emri tebliği * Mal bildirimi, mal edinme ve mal artmalarının bildirilmesi * Yukarıda belirtilen işlemlerden herhangi birinin kefile veya yabancı şahıs ve kurumlar mümessillerine uygulanması veya bunlar tarafından yapılması * İhtilaflı alacaklarda yargı mercilerince bozma kararı verilmesi * Amme alacağının teminata bağlanması * Yargı mercilerince yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi * İki amme idaresi arasında mevcut bir borç için alacaklı amme idaresi tarafından borçlu amme idaresine borcun ödenmesi için yazı ile başvurulması * Amme alacağının özel kanunlara göre ödenmek üzere müracaatta bulunulması ve/veya ödeme planına bağlanması. Sizin daha önce söz konusu borçlarınızı ödemek üzere idareye yapmış olduğunuz başvuru sonucunda yeniden belirlenen veya yapılan ödeme takvimi zamanaşımını kesen bir olgudur.
Ayrıca 2001 yılı ile ilgili olarak hakkınızda geçici vergi, stopaj ve Gelir Vergisi açısından takdir yolu ile belirlenen vergi ve ceza ihbarnameleri düzenlenmiş bulunmaktadır. Söz konusu ihbarnameler tahakkuk zamanaşımına tabi olup, ödeme emirleri ise tahsilat zamanaşımına tabidir.
Ayrıca idarenin adresinize son olarak 2001 yılı ile ilgili ihbarnameleri göndermiş olması konusu dikkate alındığında sizin adresinizi bildiklerini kabul etmek gerekir. Bu bağlamda takdir yoluyla belirlenen matrahlar üzerinden hesaplanan vergi ve ceza; size yeni tebliğ edilmiş bulunmaktadır.
Borçlarınızın geçmiş zaman içerisinde donmuş olduğunu düşünmek doğru bir yaklaşım değildir. Çünkü geçen zaman içerisinde idare gerek tahakkuk zamanaşımını ve gerekse tahsil zamanaşımını dikkate alarak gerekli hukuki yollara başvurmuş olabilir.
Borçlarınızın gerçek miktarını öğrenmek üzere öncelikle sözlü olarak ilgili vergi dairesine başvurmanız yararlı olacaktır. Bundan sonra ortaya çıkması muhtemel hukuki gelişmelerde yasal haklarınızı kullanmanız söz konusu olabilir. (V. Seviğ)
SİGORTA KOMİSYONLARINDA FATURA KESİLMESİ SORU: Trafik takip müşavirliği yapan tanıdığım ayrıca bir (X) sigortanın tali acentesidir. Yani kestiği sigortadan belli bir komisyon alıyor. İşyerine POS makinesi almak istiyor. Biliyoruz ki kredi kartı ile yapılan tahsilatlara fatura ya da fiş kesilmek zorunda. Sigorta poliçesi ve komisyon için ayrıca fatura kesmesine gerek var mıdır? YANIT: Sigorta acente ve prodüktörleri tarafından sigorta şirketlerine sağlanan hizmetler nedeniyle ödenen komisyon bedelleri sigorta şirketleri tarafından düzenlenen “Sigorta Komisyon Gider Belgesi”ne göre kayıtlara intikal ettirilmektedir. Acenteler ve prodüktörler bu bedeller için ayrıca fatura düzenlememekte ve bu bedelleri sigorta şirketleri tarafından kendilerine verilen sigorta komisyon gider belgesine istisnaden hasılat kayıt etmektedirler. Komisyon gider belgesi aşağıdaki usul ve esaslara göre düzenlenmektedir. * Sigorta komisyon gider belgeleri, işlem bazında veya en çok bir aylık dönemler itibariyle tahakkuk edecek komisyon için tek belge şeklinde düzenlenecektir. * En az iki örnek olarak düzenlenip bir örneği, hizmeti sunan acente veya prodüktöre verilecek olan sigorta komisyon gider belgelerinde sigorta şirketinin unvanı, vergi dairesi, vergi numarası ile seri ve sıra numarası matbaa baskılı olarak yer alacak; ayrıca bu belgelere yapılan hizmetin mahiyeti, hizmet bedeli, ödeme yapılacak acente veya prodüktörün adı-soyadı/unvanı, vergi dairesi ve vergi numarasına ilişkin bilgiler kaydedilecektir. Ayrıca, sigorta poliçesinin düzenlenerek (kesilerek) müşteriye verilmesi halinde bu poliçeler yapılan işlemi kanıtlayan belge olarak kabul edilecektir. Daha açıkçası sigorta şirketleri tarafından düzenlenen sigorta poliçeleri ile ek belgeler, zeyilnameler dahil olmak üzere tümü Vergi Usul Yasası hükümlerine göre düzenlenmesi zorunlu belgeler kapsamındadır. Bu nedenle sigorta poliçesinin düzenlenmesi halinde ayrıca fatura düzenlenmeyecektir. (V. Seviğ)
YARGI KARARLARINDA HACİZ Danıştay 4. Dairesi E.2005/910 K.2005/1655 T.29.9.2005 Bir kamu borcunun haczen tahsili yoluna gidilebilmesi için kamu borçlusuna tebliğ edilen ödeme emrinin dava açılmayarak kesinleşmesi ya da dava açılmasına karşın vergi mahkemesince yürütmesinin durdurulması kararının verilmemiş olması gerektiğinden; ortağı ve müdürü olduğu limited şirketin vadesinde ödenmeyen vergi borçlarının tahsili amacıyla aracı haczedilen davacının, haczin iptali istemiyle açtığı davada, mahkemece ödeme emrinin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiş olmasına rağmen haciz işleminin tesis edilmiş olması sebebiyle tesis edildiği tarihte hukuka uygun olmayan bu haciz işleminin iptali gerekmektedir.
Danıştay 4.Dairesi E.2005/786 K.2005/1376 T.7.7.2005 Borçlu holding anonim şirketinin kanuni temsilcisinin vefatı üzerine, şirketin kesinleşmiş vergi borcu nedeniyle vârislere ait gayrimenkule haciz işlemi uygulanmışsa da haciz işlemine esas alınan ödeme emirleri için açılan davaların derdest olması, kamu alacağının 6183 sayılı yasa uyarınca kesinleşmemiş olması ve ödeme emri için açılan davalarda yürütmenin durdurulması kararının verilmiş olması sebepleriyle henüz kesinleşmeyen ödeme emirleri ile istenilen kamu borçları için uygulanan haciz işleminin iptali gerekmektedir.
Danıştay 4. Dairesi E.2003/1733 K.2003/2369 T.13.10.2003 Davacının tapuda kendi adına kayıtlı gayrimenkulü üzerine, eşinin vergi borçları nedeniyle idarece haciz uygulanarak tapu kaydına şerh düşülmüş ise de haciz işlemi kütüğe şerh verilen gayrimenkulün davacı adına kayıtlı olması dolayısıyla gayrimenkulün mülkiyeti konusunda bir ihtilaf bulunmaması ve tapuda kayıtlı olan söz konusu gayrimenkul için tapu iptali gibi herhangi bir dava açılmaması sebepleriyle ve Medeni Kanun'da yapılan değişiklikten önceki edinilmiş malların eşler arasında katılma rejimine tabi olması varsayımından hareketle davacıya ait taşınmaz üzerine eşinin vergi borcundan dolayı haciz uygulanamaz.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu E.2002/78 K.2002/230 T.3.5.2002 Karşılığında teminat gösterilmiş bulunan kamu alacağının vadesinde ödenmemesi durumunda, 7 gün içinde borcun ödenmesi gerektiği, aksi takdirde teminatın bu kanun hükümlerine göre paraya çevrilerek kamu alacağının tahsil edileceği kurala bağlanmış, kamu alacağının ödenmemesi durumunda teminat gösterilen gayrimenkullerin paraya çevrilmesine ilişkin bir usule yer verilmemiştir. Olayda davacı şirket vergi borçları için tecil ve taksitlendirme talebinde bulunmuş ve daha önce haczedilmiş bulunan gayrimenkulleri teminat olarak göstermiştir. Ancak davacı şirketin tecil şartlarını yerine getirmemesi sebebiyle teminat olarak gösterdiği gayrimenkullerin paraya çevrilmesi yoluna gidilmiştir. İdarenin bunlardan hangisini öncelikle satacağına ilişkin ve takdir yetkisini sınırlayan bir düzenleme olmadığından, kamu alacağının sürüncemede kalmaması ve kısmen de olsa bir an önce tahsilini temin için takdir yetkisini kullanarak büro tipi gayrimenkulün satışını yaptığı işlemde hukuka aykırılık yoktur.
Danıştay 7. Dairesi E.2001/1883 K.2002/1625 T.18.4.2002 6183 sayılı yasaya göre kamu alacağının bir kimse ya da kuruluştan haciz yoluyla tahsili için önce ödeme emri tanzim ve tebliği, sonra haciz varakası düzenlenmesi gerekmekte olup, bu aşamalar geçildikten sonra kamu alacağı hâlâ tahsil edilmemiş ise o zaman 62. maddeye göre haciz işlemi tatbik edilebileceğinden; davacının ortağı olduğu anonim şirketin muhtelif dönemlere ait vergi borçlarının tahsili amacıyla şirket adına düzenlenerek tebliğ edilen ödeme emirlerine karşı dava açılmaması ve borcun da ödenmemesi üzerine, şirket adına düzenlenen haciz varakalarına dayanılarak davacının aracı üzerine haciz uygulanmışsa da haciz işleminden önce davacı adına bu borç nedeniyle ödeme emrinin düzenlenip tebliğ edilmemesi ve haciz varakasının da tanzim edilmemesi sebepleriyle usulüne göre tesis edilmeyen haciz işleminin iptali gerekmektedir.
ÖZELGELERDE ALACAK KARŞILIĞI 1. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 7.3.2007 tarih ve 3198 sayılı özelgesi: “Vergi Usul Kanunu'na göre (md. 323) bir alacağın şüpheli hale gelebilmesi için alacak ya dava veya icra safhasında bulunmalı ya da yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olmalı veya dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük bir alacak olmalıdır. Burada alacağın yurtiçinden veya yurtdışından olmasının madde uygulaması açısından bir önemi olmamakla beraber, yurtdışından olan alacağın şüpheli hale geldiğinin ispatı için, alacaklının ticari iş yaptığı firmanın mukim olduğu ülkenin mahkemelerinde dava açması veya icra takibinde bulunması gerekir. Bununla beraber, alacak şüpheli hale düştüğü dönemde karşılık ayrılması gerekmekte olup, sonraki dönemlerde önceki dönemlerden gelen şüpheli alacaklar için karşılık ayrılması mümkün değildir.”
2. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 9.4.2007 tarih ve 2775 sayılı özelgesi: “İcra İflas Kanunu’nun 184. ve 193. maddeleri düzenlemeleri gereğince, iflas ile birlikte münferit icra takipleri durur. İflasın açılmasından önce, müflis aleyhine başlamış olan takipler, iflasın açılmasıyla durur ve iflas kararının kesinleşmesiyle bu takipler düşer. Ayrıca iflasın tasfiyesi süresince müflise karşı yeni takip başlatılamaz. Bu aşamadan sonra bütün alacaklılar alacaklarını iflas masasına yazdırmak suretiyle ve iflas masasının tasfiyesi sonucunda alacaklarını tahsil eder. Bu açıklamalara göre iflas halinde olan bir şirkete karşı icra yoluyla takip yapılması yasal olarak mümkün değildir. Bu sebeplerle alacağın iflas masasına kaydedilmesi ile alacağın, icra safhasına intikal ettiğinin kabulü gerekir. Bu arada, söz konusu alacak iflas masasına kayıt tarihi itibariyle şüpheli alacak haline geldiğinden, iflas masasına kaydın yapıldığı yılda karşılık ayrılması gerekmektedir.”
3. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 15.12.2006 tarih ve 10364 sayılı özelgesi: “Vergi Usul Kanunu’nun 323/2. maddesi gereğince, bir alacak dolayısıyla karşılık ayrılabilmesi için hem yapılan protestoya veya yazı ile birden fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olması hem de bu alacağın dava ve icra takibine değmeyecek ölçüde küçük bir alacak olması gerekir. Ancak, işletmenin alacakları tek tek küçük alacaklardan oluşuyorsa veya bu tür alacağın, toplam alacaklar içindeki payı yüksekse, bunların icra veya dava takibine değmeyeceğinden söz edilemez. Diğer bir ifadeyle ‘küçüklük’ itibariyle değerleme hem tek tek alacaklar itibariyle hem de bu tür alacakların toplamı itibariyle yapılması gerekir.”
4. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 20.1.2006 tarih ve 300 sayılı özelgesi: “Bir alacağın dava safhasında olduğunun kabulü için mahkemece davaya başlanılmış olması ve alacaklının da davayı ciddiyetle takip etmesi gerekmektedir. Diğer taraftan, bir alacağın icra safhasında sayılabilmesi için de alacaklının başvurusu üzerine İcra Müdürlüğü’nce ‘ödeme emri’nin gönderilmiş ve bunun da borçlu tarafından tebellüğ edilmiş olması gerekir. Borçlu tarafından tebellüğ edilemeyen bir ödeme emrine istinaden alacağın icra safhasında olduğunu kabul etmek mümkün değildir. İcra takibi sonunda aciz vesikası alınması bile alacağın değersiz sayılması için yeterli bulunmadığından, değersiz alacak olarak doğrudan zarar veya gider olarak yazılması da mümkün bulunmamaktadır. Borçlunun iflasının ertelenmesi kararı verilmiş olması halinde de söz konusu alacak için şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün değildir. Ayrıca, karşılık ayrılması mükelleflere tanınan ihtiyari bir hak olup, söz konusu alacağa ilgili yılda karşılık ayırma işleminin yapılmaması halinde, diğer dönemlerde geçmişe yönelik olarak şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün değildir. 5. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 22.12.2005 tarih ve 3235 sayılı özelgesi: “334 sıra no’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nin ‘Katma Değer Vergisi İçin Şüpheli Alacak Karşılığı Ayrılması’ başlıklı V. Bölümünde; ‘Katma Değer Vergisi'nden kaynaklanan alacak için şüpheli alacak karşılığı ayrılabilmesi; yukarıdaki madde hükmünde (VUK md. 323) yer alan şartların mevcut olması, alacağın ilgili dönemin kayıtlarına girmesi ve Katma Değer Vergisi beyannamelerinde beyan edilmesi halinde mümkün olacaktır’ denilmiştir. Bu durumda, yüzde 90’lık kısmı sigorta şirketinden tahsil edilen, kalan yüzde 10’luk kısmı ise alacaklı şirketin sigorta şirketine verdiği vekâlet ile şirketin avukatlarınca dava konusu edilmekle birlikte henüz tahsil edilememiş durumda olması halinde, bu kısım için, VUK’nın 323. maddesinde belirtilen bütün şartlarında gerçekleşmiş olması şartı ile karşılık ayrılması mümkündür.” 6. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 11.10.2005 tarih ve 477 sayılı özelgesi: “Özelge talebi dilekçesinde, sözleşme ile belirlenen süre içinde imalatı tam olarak bitirilip teslim edilmeyen tekne için sözleşmenin ifa edilmediği gerekçesiyle açılacak olan davada yargı sürecinin uzun sürmesi ve ahşap teknenin bu süre içinde kullanılamaz hale geleceğinin muhtemel olması dolayısıyla dava açma yoluna gidilmeyeceği belirtildiğinden, söz konusu teknenin imalatı için önceden verilmiş olan avans ödemeleri dolayısıyla şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün değildir.”
7. Gaziantep Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 2005 tarih ve 78 sayılı özelgesi: “Şüpheli alacaklar için karşılık ayrılması ihtiyari bir haktır. Ayrıca, karşılığın alacağın şüpheli hale geldiği dönemde ayrılması gerekir. İlgili dönemde kullanılmayan bu ihtiyari hakkın ileriki dönemlerde kullanılması söz konusu değildir. Bu sebeple 2003 yılında şüpheli hale gelen bir alacak için 2005 yılında karşılık ayrılması mümkün değildir.”
Kaynak: http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=75505&YZR_KOD=158&ForArsiv=1
|