Türk Borçlar Kanunu Kapsamında Çalışanların Kıdem Tazminatı Alamayacağı (Yargıtay Kararı) |
27 Haziran 2024 | |
T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2023/2096 Karar No. 2023/5954 Tarihi: 24.04.2023 » Türk Borçlar Kanunu Kapsamında Çalışanların Kıdem Tazminatı Alamayacağı » TBK Kapsamında Çalışan İşçilerin Koşulları Oluştuğunda Haksız Fesih Tazminatı İsteyebilecekleri Taraflar arasında görülen alacak davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir. Mahkeme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildi. Davalı vekilince temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmiş ise de 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin ikinci fıkrası gereğince duruşma isteğinin miktardan reddine ve incelemenin dosya üzerinden yapılmasına karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı işyerinde 29.02.2012-06.06.2015 tarihleri arasında süt sağım işçisi olarak çalıştığını, işyerinde çalışma koşullarının değiştirilerek sadece erkeklerin çalıştığı ağır bedensel efor gerektiren ahır işlerine verilmesi üzerine iş sözleşmesini tek taraflı ve haklı nedene dayalı olarak feshettiğini ileri sürerek kıdem tazminatı, fazla çalışma ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti ile yıllık izin ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. II. CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkiline ait çiftlikte çalışan davacının iş şartlarının ağırlaştığı iddiasının gerçekle bir ilgisi bulunmadığını, davacının yeni görev yerinde belirli bir süre çalıştığını bu nedenle davasında haksız olduğunu, çalıştığı süre zarfında yapmış olduğu tüm çalışmalarının karşılığının davacıya ödendiğini savunarak davanın reddini istemiştir. III. MAHKEME KARARI Lüleburgaz İş Mahkemesinin 31.03.2016 tarihli ve 2015/372 Esas, 2016/235 Karar sayılı kararıyla; iş sözleşmesinin davacı işçi tarafından feshinin haklı olduğu, davacının çalışma süresi itibarıyla yıllık izne hak kazandığı anlaşılmakla birlikte işveren tarafından karşılığının ödendiği veya yıllık iznin kullandırıldığı usulünce ispat edilemediği, davacının fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil çalışmasının bulunduğunun beyanlarına başvurulan tanıkların anlatımları ile ispatlandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ A. Birinci Bozma Kararı 1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuşlardır. 2. Dairemizin 15.09.2020 tarihli ve 2016/22802 Esas , 2020/7768 Karar sayılı ilâmı ile; 4857 sayılı İş Kanunu’nun (4857 sayılı Kanun) 4 üncü maddesinin (b) bendinde 50’den az işçi çalıştırılan tarım ve orman işlerinin yapıldığı yerlerin 4857 sayılı Kanun kapsamı dışında tutulduğu, aynı Kanun’un 111 nci maddesinin (c) fıkrası gereği hayvan bakım, sağım ve ürünlerinin elde edilmesi işinin tarım ve orman işlerinden sayıldığı, Mahkemece davalı işyerinde çalışan işçi sayısı tespit edilerek, fesih tarihinde 50’den az işçi çalıştırılması durumunda davanın görev yönünden reddine karar verilmesi gerekirken bu değerlendirmenin yapılmamasının isabetsiz olduğu gerekçesi ile Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir. B. Mahkemece Birinci Bozmaya Uyularak Verilen Karar Lüleburgaz İş Mahkemesinin 20.01.2021 tarihli ve 2020/327 Esas, 2021/20 Karar sayılı kararıyla; davalı işyerinde 2015/6 döneminde işçi sayısının 50’nin altında olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle Mahkemenin görevsizliğine ve dosyanın görevli Lüleburgaz Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. C. Görevli Lüleburgaz 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen Karar Mahkemenin 20.01.2021 tarihli ve 2020/327 Esas, 2021/20 Karar sayılı kararıyla; verilen görevsizlik kararının taraflarca temyiz edilmemekle kesinleşmesi ve davacı tarafın 16.02.2021 tarihli talep dilekçesi üzerine dosyanın gönderildiği Lüleburgaz 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.06.2021 tarihli ve 2021/92 Esas, 2021/266 tarihli kararı ile davacının Lüleburgaz İş Mahkemesi kararına karşı temyiz yoluna başvurmadığı ve davalının bozma öncesi hüküm altına alınan bedel yönünden usuli kazanılmış hakkının oluştuğu, davacı vekilinin Lüleburgaz İş Mahkemesine verdiği ıslah dilekçesiyle bilirkişi incelemesi sonucunda tespit edilen değerler üzerinden talebini ıslah ettiği; ancak ıslah harcını yatırmadığının anlaşılması sebebiyle talebini ıslah etmesi için davacı vekiline süre verildiği, Lüleburgaz İş Mahkemesi tarafından bozma öncesi alınmış olan dosyada bulunan bilirkişi raporlarının denetime açık ve hükme elverişli olduğu, dinlenen tanıkların beyanları ile birlikte dosyanın bir bütün olarak değerlendirildiği gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. D. İkinci Bozma Kararı 1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunulmuşlardır. 2. Dairemizin 14.10.2021 tarihli ve 2021/8926 Esas, 2021/14301 Karar sayılı ilâmı ile; Lüleburgaz 1. Asliye Hukuk Mahkemesince, tarım ve hayvancılık işleri üzerine faaliyet gösteren ve fesih tarihinde 50’den az işçi çalıştırıldığı tespit edilen davalı işyerinde süt sağım işçisi olarak görev yapan davacının 4857 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesinin (b) fıkrası ve 111 inci maddesinin (c) fıkrasında yer verilen düzenlemeler gereğince 4857 sayılı Kanun kapsamında çalışmadığı ve buna göre dava konusu ihtilafın genel hükümler uygulanarak çözümlenmesi gerektiği gözetilmeksizin, Lüleburgaz İş Mahkemesi tarafından bozma öncesi alınmış olunan bilirkişi raporlarında 4857 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılan değerlendirme ve hesaplamalara dayalı şekilde karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle kararın ikinci kez bozulmasına karar verilmiştir. D. Mahkemece İkinci Bozmaya Uyularak Verilen Karar Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; bozma ilâmına uyularak devam edilen yargılamada davacının kural olarak 4857 sayılı Kanun’da düzenlenmiş olan tazminatları isteyemeyeceği ancak taraflar arasında 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 393 üncü ve devamı maddelerinde düzenlenen bir hizmet sözleşmesi söz konusu olduğundan 6098 sayılı Kanun’un 431 ve 438 inci maddelerine dayanarak makul bir tazminat talebinde bulunabileceği, dosya kapsamıyla davacının iş sözleşmesini haklı nedenlerle feshettiği kanaati ile 6098 sayılı Kanun’un 438 inci maddesi uyarınca davacının 6 aylık ücreti tutarında tazminata hükmedilmesi gerektiği gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. V. TEMYİZ A. Temyiz Yoluna Başvuranlar Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. B. Temyiz Sebepleri Davalı vekili; davacının 4857 sayılı Kanun kapsamında çalışmadığının tespit edilmesine rağmen müvekkili aleyhine kıdem tazminatına hükmedilmesinin hatalı olduğunu, kaldı ki davacının iş sözleşmesini feshinin haklı olmadığını, iş sözleşmesinin işçi tarafından sonlandırıldığına ve bu husus ihtilafsız olduğuna göre 6098 sayılı Kanun’un 438 inci maddesi uyarınca davacı lehine tazminata hükmedilmesinin hatalı olduğunu, davacının ödenmemiş işçilik alacağının bulunmadığını ileri sürerek temyize başvurmuştur. C. Gerekçe 1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme Dosya içeriğine, bozmanın mahiyetine ve kapsamına göre taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacının haksız fesih tazminatına hak kazanıp kazanamayacağı, davacının yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının bulunup bulunmadığı konularındadır. 2. İlgili Hukuk 1. 6100 sayılı Kanun’un geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 428 inci maddesi, 438 inci maddesinin yedinci fıkrası ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrası. 2. 6098 sayılı Kanun’un 402, 422, 437 ve 438 inci maddeleri. 3. Dairemizin 17.10.2022 tarihli ve 2022/12117 Esas, 2022/12576 Karar sayılı ilâmının ilgili bölümü şöyledir: “… 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’na (6098 sayılı Kanun) tabi olarak belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışan ve haksız feshe maruz kalan işçi 6098 sayılı Kanun’un 438 inci maddesi gereğince bildirim sürelerine ilişkin bir tazminatı ve hâkimin takdirine bağlı olarak altı aylık ücretinden fazla olamayacak şekilde tazminat talep edebilir. 6098 sayılı Kanun’un 438 inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca hükmolunacak en fazla altı aylık ücret tutarındaki tazminat doktrinde haksız fesih tazminatı olarak nitelendirilmektedir. 6098 sayılı Kanun’un 438 inci maddesi, 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında olmayan, fakat 6098 sayılı Kanun’a tabi iş sözleşmesi ile çalışan işçinin iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı neden olmaksızın derhal feshi durumunda uygulama alanı bulmaktadır. …” 3. Değerlendirme 1. Temyizen incelenen Mahkeme kararında ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı ve bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla; davalı vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. 2. Davacı dava dilekçesinde açıkça kıdem tazminatı talep etmiş, Mahkemece taraflar arasında 6098 sayılı Kanun’un 393 üncü ve devamı maddelerinde düzenlenen bir hizmet sözleşmesi söz konusu olduğundan 6098 sayılı Kanun’un 431 ve 438 inci maddelerine dayanarak makul bir tazminat talebinde bulunabileceği, dosya kapsamıyla davacının iş sözleşmesini haklı nedenlerle feshettiği kanaati ile 6098 sayılı Kanun’un 438 inci maddesi uyarınca davacının 6 aylık ücreti tutarında tazminata hükmedilmesi gerektiği gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. 3. Somut uyuşmazlıkta; Mahkemece, davacının 6098 sayılı Kanun kapsamında çalıştığı belirtilmiştir. Anılan Kanun kapsamındaki iş ilişkilerine tâbi olarak çalışanlar kıdem tazminatı alacağına hak kazanamazken haksız fesih tazminatı talep edilebilirler; 6098 sayılı Kanun’un 438 inci maddesinde öngörülen şartlar gerçekleştiği takdirde bu tazminata hak kazanabilirler. Ancak somut uyuşmazlıkta davacının haksız fesih tazminatına ilişkin talebi bulunmadığı dikkate alındığında, belirtilen tazminat miktarının kıdem tazminatı ile ilişkilendirilerek hüküm altına alınması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. 4. Kaldı ki davacı iş sözleşmesini kendisi feshetmiş olmakla haksız fesih tazminatına hak kazanması da mümkün değildir. VI. KARAR Açıklanan sebeple; Temyiz olunan Mahkeme kararının BOZULMASINA, Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine, Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 24.04.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi. DEĞİŞİK GEREKÇE Davacı vekili; davacı işçinin davalı işyerinde 29.02.2012 – 06.06.2015 tarihleri arasında süt sağım işçisi olarak çalıştığını, işyerinde çalışma koşullarının değiştirilerek sadece erkeklerin çalıştığı ağır bedensel çaba gerektiren ahır işlerine verilmesi üzerine iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini ileri sürerek kıdem tazminatı ile fazla çalışma, ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti ile yıllık izin ücreti alacaklarına hükmedilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkiline ait Çiftlikte çalışan davacının iş şartlarının ağırlaştığı iddiasının gerçekle bir ilgisinin bulunmadığını, davacının yeni görev yerinde belirli bir süre çalıştığını; bu nedenle davasında haksız olduğunu, çalıştığı süre zarfında yapmış olduğu tüm çalışmalarının karşılığının davacıya ödendiğini savunarak davanın reddini istemiştir. Mahkemece 31.03.2016 tarihinde 2015/372 Esas sayılı dosya üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, kararın temyizi üzerine Dairemizin 2016/22802 Esas, 2020/7768 Karar sayılı ilâmı ile karar bozulmuştur. Bozma sonrasında yapılan yargılama sonunda yine davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Kararın temyizi üzerine Dairemizin 2021/8926 Esas, 2021/14301 Karar sayılı ilâmı ile Lüleburgaz 1. Asliye Hukuk Mahkemesince, tarım ve hayvancılık işleri üzerine faaliyet gösteren ve fesih tarihinde 50’den az işçi çalıştırıldığı tespit edilen davalı işyerinde süt sağım işçisi olarak görev yapan davacının 4857 sayılı İş Kanunu’nun (4857 sayılı Kanun) 4 üncü maddesinin (b) bendi ve 111 inci maddesinin (c) bendinde yer verilen düzenlemeler gereğince 4857 sayılı Kanun kapsamında çalışmadığı ve buna göre dava konusu ihtilafın genel hükümler uygulanarak çözümlenmesi gerektiği gözetilmeksizin, Lüleburgaz İş Mahkemesi tarafından bozma öncesi alınmış olunan bilirkişi raporlarında 4857 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılan değerlendirme ve hesaplamalara dayalı şekilde karar verilmesinin hatalı olduğu şeklindeki gerekçe ile Mahkeme kararı bozulmuştur. Dairemizin son bozmasından sonra Mahkemece bozma ilâmına uyulmasına karar verilerek davacının kural olarak 4857 sayılı Kanun’da düzenlenmiş olan tazminatları isteyemeyeceği ancak taraflar arasında 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 393 üncü ve devamı maddelerinde düzenlenen bir hizmet sözleşmesi söz konusu olduğundan 6098 sayılı Kanun’un 431 ve 438 inci maddelerine dayanarak makul bir tazminat talebinde bulunabileceği, dosya kapsamıyla davacının iş sözleşmesini haklı nedenlerle feshettiği kanaati ile 6098 sayılı Kanun’un 438 inci maddesi uyarınca davacının 6 aylık ücreti tutarında tazminata hükmedilmesi gerektiği şeklindeki gerekçe ile davanın kısmen kabulüne dair hüküm kurulmuştur. Uyuşmazlık, dava dilekçesinde mevcut kıdem tazminatı talebi karşısında, taraflar arasında 6098 sayılı Kanun’un 393 üncü ve devamı maddelerinde düzenlenen bir hizmet sözleşmesi söz konusu olduğundan 6098 sayılı Kanun’un ilgili maddelerine dayanılarak makul bir tazminat verilip verilmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Hukuki nitelendirmeyi yapmak hâkime aittir. 6100 sayılı Kanun’un 297 nci maddesinin birinci fıkrasında kararın gerekçesinde hukuki sebeplere yer verilmesi emredilmiştir. Yine 6100 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesi uyarınca hâkim Türk hukukunu resen uygulamalıdır. Hâkim tarafların bildirdikleri hukuki sebeplerle bağlı olmayıp davada uygulanacak hukuk kuralını kendiliğinden bulup uygulamakla görevlidir (Ramazan Aslan, Ejder Yılmaz, Sema Taşpınar Ayvaz, Emel Hanağası, Medeni Usul Hukuku, Ankara, 6. Baskı, s. 166 vd.). Görüldüğü üzere vakıaların getirilmesi taraflara yüklenmiş bir ödev iken hukuku uygulama görevi ise hâkime yüklenmiştir. Burada amaçlanan tarafların hukuki bilgisizliklerinden zarar görmelerinin engellenmesidir. Taraflar hukuki sebepleri hiç belirtmeseler ya da yanlış belirtseler bile hâkim doğru hukuku uygulamakla yükümlüdür. (Cenk Akil, Hâkimin Hukuku Kendiliğinden Uygulama İlkesi, AÜHFD, 2008, C.57, S.3, s.1-32.)
Somut olayda davacı işçi 4857 sayılı Kanun’a tâbi işçi olduğunu düşünerek kıdem tazminatı talebinde bulunmuş ise de taraflar arasındaki hizmet sözleşmesi 6098 sayılı Kanun’un 393 üncü maddesi uyarınca bir hizmet sözleşmesi olup işçinin 6098 sayılı Kanun kapsamında olduğu tartışmasızdır. Haksız fesih tazminatı 6098 sayılı Kanun’a tâbi hizmet sözleşmelerinde işveren tarafından iş sözleşmesinin haksız feshinde 438 inci maddenin üçüncü fıkrasına göre ödenmesi gereken bir tazminattır. Davaya konu olayda fesih işçi tarafından yapıldığından, 438 inci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca belirlenebilecek tazminatın ise işveren tarafından haklı sebep olmaksızın fesih yapılması durumunda ödenmesine karar verilebileceğinden, işçi 438 inci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca tazminata hak kazanamaz. Ancak davacı işçi dava dilekçesinde 4857 sayılı Kanun uyarınca kıdem tazminatı talep etmiş olsa bile 6100 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesi uyarınca hâkimin Türk hukukunu resen uygulaması gerektiği ve de tarafların bildirdikleri hukuki sebeplerle bağlı olmadığı birlikte değerlendirildiğinde; kararın, iş sözleşmesini kendisi fesheden işçinin haksız fesih tazminatına hak kazanamayacağı gerekçesiyle bozulması gerektiği görüşünde olduğumuzdan, “Somut uyuşmazlıkta davacının haksız fesih tazminatına ilişkin talebi bulunmadığı dikkate alındığında, belirtilen tazminat miktarının kıdem tazminatı ile ilişkilendirilerek hüküm altına alınması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.” şeklindeki sayın çoğunluğun bozma gerekçesine katılamıyoruz. |