Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz- Karşılıksız çeke ödeme protokolü takibatı kaldırır PDF Yazdır e-Posta
22 Ağustos 2007

Karşılıksız çıkan çekler için yapılan taksitlendirme protokolü borçlu hakkındaki şüphelilik durumunu ortadan kaldırır. Yapılan protokol sonrasında yeni bir alacak hakkı ortaya çıktığı için eski borca faiz ve vade farkı uygulaması getirilir.

 

SORULAR SORUNLAR VE YANITLARI KARŞILIKSIZ ÇEKİN TAHSİLİ

SORU: Firmamızın satışlarına mahsuben tahsil etmiş olduğu çekler vadesinde tahsil edilememiş olup bankaya karşılıksız olduğu yazdırılmıştır. Akabinde bu çekler için avukatımızca icra müdürlüklerinden takip talebi açılmıştır. Bu alacaklarımız için şüpheli alacak karşılığı ayırabilir miyiz?

Takip talebi yapmış olduğumuz çekler için ilerleyen zamanlarda borçlularıyla protokol yapılmış olup alacağımız taksitler halinde ya da bütün olarak tahsil edilmiştir. Bu durumda eğer karşılıksız çekler için alacaklarımızın tahsil edildiğinde (protokol gereği taksit tutarlarının tahsil edildiği tarihte) karşılık ayırdığımız tutar karşı kayıtla kapatılmalı mıdır?

Takip talebinde borçludan alacağımız ve buna isabet eden karşılıksız çek tazminatı, işlemiş faiz gibi tutarlar eğer tahsil edilirse nasıl muhasebeleştirilecektir? (İ.Namlı)

YANIT: Karşılıksız çıkan çekler için belli bir miktarı bankaların ödemeleri zorunludur. Bu bedel dışında kalan miktar için takibe geçtiğiniz dönem itibariyle karşılık ayırmanız mümkündür.

Ancak sorunuzda da belirttiğiniz üzere eğer borçlularla konuya ilişkin olarak bir protokol yapar ve bu protokol çerçevesinde çek borçluları borçlarını belli taksitler halinde ödemeyi kabul ederlerse bu takdirde alacağın şüpheli olma durumu ortadan kalkar, yeni bir alacak hakkı doğduğu için eğer daha önce söz konusu alacak için karşılık ayrılmış bulunuyorsa bu takdirde karşılığın iptal edilmesi gerekir.

Bilindiği üzere Vergi Usul Yasası’nın 323. maddesi uyarınca;

* Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar ile,

* Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar,

Şüpheli alacak sayılmaktadır.

Vadesinde ödenmeyen bir alacak için borçlu ile yapılan protokol çerçevesinde söz konusu alacağın yeniden vadelendirilmesi halinde, alacak şüphelilik vasfına sahip olmaz. Dolayısıyla böyle bir alacak için karşılık ayırmak mümkün değildir.

Bir başka anlatımla vadesinde ödenmeyen bir senet veya çek bedelinin ödenmesi için borçlu ile yeni bir protokol düzenlenmesi halinde o alacak için karşılık ayırmak mümkün değildir.

Diğer taraftan protokolün yapıldığı tarih itibariyle alacak şüphelilik halini kaybeder. Dolayısıyla söz konusu alacağın protokol tarihi itibariyle varsa daha önce ayrılmış bulunan karşılığının da iptali gerekmektedir.

Ticari faaliyette alacağın yeniden yapılandırılması, bu bağlamda yapılan yeniden yapılandırma aşamasında vade farkı, faiz ve benzeri nitelikte farkların talep edilmesi mutat olup, bu tür ek talepler ticari faaliyetin sağlamış bulunduğu gelir amacına yöneliktir.

Dolayısıyla vadesinde ödenmemiş alacaklarınız için gerek yargı yoluyla ve gerekse yeniden alacak yapılandırması çerçevesinde almış bulunduğunuz veya alacağınız farklar ticari kazancınızın bir unsuru olarak kabul edilecek ve muhasebeleştirilecektir.

Ayrıca bir alacağın tahsil edilememesi halinde o alacak için karşılık ayrılması aşamasında dikkat edilmesi gereken en önemli husus söz konusu alacağın ticari faaliyet sonucu doğmuş olmasıdır. Bir başka anlatımla alacak işletmenin normal faaliyetleri dahilinde oluşmalıdır. (V. Seviğ)

 

İŞLETMEDE ÇALIŞMAYANA ARAÇ TAHSİSİ

SORU: Ticari işletmenin aktifine kayıtlı aracı, işletmemizde çalışmayan bir kişinin emrine tahsis edersek, bu takdirde söz konusu araç için yapılan harcamaları giderleştirebilir miyiz?

Bulunduğumuz bölgede bazı nedenlerle işletmemiz aktifinde bulunan araçlar başkalarının kullanımına terk edilebilmektedir. Böyle bir durumda biz bu araçların giderlerini muhasebe kayıtlarında ayırmak suretiyle takip etmek zorunda mıyız? (T. Savaşkan)

YANIT: Gelir Vergisi Yasası’nın 40. maddesinin 5 numaralı bendinde hükme bağlandığı üzere ticari faaliyette safi kazancın belirlenmesi aşamasında “kiralama yoluyla edinilen veya işletmeye dahil olan ve işte kullanılan taşıtların giderleri” indirim konusu yapılabilmektedir.

Aracın işletmenin aktifinde bulunması ve işte kullanılması halinde giderleri safi kazancın tespitinde indirim konusu yapılabilmekte, buna karşılık işletmenin aktifine dahil bulunan bir aracın iş dışında örneğin şahsi ihtiyaçlar için kullanılması halinde yapılan giderleri safi kazancın belirlenmesinde indirim konusu yapılamamaktadır.

Bu bağlamda araçlara ait giderlerin indirim konusu yapılabilmesi için sadece işletmeye dahil olması yeterli değildir. İşletmeye dahil olma koşulu eğer işten kullanılma koşulu ile birlikte bulunuyorsa bu takdirde söz konusu araç için yapılan harcamalar giderleştirilir.

Bazı hallerde işletmeye dahil bulunan araçlar ailevi ihtiyaçlar için de kullanılabilmektedir. Bu takdirde bir aracın işletme faaliyetleri ile ilgisi bulunmayan bir alanda kullanılması veya işletme dışında bulunan kişilerin kullanımına tahsis edilmesi halinde yapılan harcamalar giderleştirilemez. (V. Seviğ)

 

YIKTIRILAN BİNANIN MOLOZLARI

SORU: Sahibi bulunduğumuz ve işletmenin aktifine dahil bulunan fabrika binasını yıktırarak yerine bir iş merkezi yapmayı planladık. Bu arada fabrikanın yıkımını bir şirkete verdik. Bu şirket yıkımı gerçekleştirecek ve molozları taşımak suretiyle ortadan kaldıracak. Bu durumda yapılan harcamaları nasıl değerlendirebiliriz? Muhasebe kayıtlarını nasıl yapmamız gerekir? (N. Toker)

YANIT: Fabrika binasının yıkımı ve yıkım sonucunda ortaya çıkan artıkların taşınması ile ilgili olarak yapmış bulunduğunuz harcamalar yeni yapılacak iş merkezinin maliyetine intikal ettirilecektir.

Vergi Usul Yasası’nın 269. maddesi hükmü gereği olarak “İktisadi işletmelere dahil bilumum gayrimenkuller maliyet bedelleri ile değerlenir.”

Bu nedenle yeniden yapılacak olan iş merkezinin, daha önce üzerinde bir fabrika binası bulunması nedeniyle arazi temizlendikten yeni fabrika binası yıkıldıktan ve arazi yeni inşaata hazır hale getirildikten sonra inşa edilmesi mümkündür. Dolayısıyla öncelikle arazinin iş merkezi yapımına hazır hale getirilmesi gerekmektedir.

Vergi Usul Yasası üzerinde bina bulunan arazilerin satın alınması halinde, söz konusu binaların yıkımı için yapılan harcamaların dahi yeni inşa edilecek bina maliyetine dahil edilebileceğini kabul etmiş bulunmaktadır.

Bu açıklamalar çerçevesinde sahibi bulunduğunuz fabrika binasının yıkımı ile ilgili giderleri iş merkezinin maliyetine dahil edebilirsiniz. (V. Seviğ)

 

YARGI KARARLARINDA

KANUNİ TEMSİLCİLERİN ÖDEVİ

Danıştay 9. Dairesi E.2004/1185 K.2005/1224 T. 5.5.2005

Yönetim kurulu üyeliğinden istifa eden davacının, bu tarihten sonra söz konusu şirkete ait defter ve belgeleri ibraz etmesine olanak olmaması ve dolayısıyla VUK’nın 10. maddesine dayanılarak söz konusu borçlardan sorumlu tutulamayacak olması sebepleriyle hakkında düzenlenen ödeme emrinde yasal isabet yoktur.

Danıştay 4.Dairesi E.2004/1614 K.2005/216 T. 15.2.2005

1990 yılında yaptığı hisse devir sözleşmesiyle borçlu şirketteki hisselerini bir başka şahsa devretmiş olan ve dava konusu borçların dönemi olan 1995-1996 yıllarında anılan şirketin ortağı ya da müdürü olmayan davacı dava konusu borçlardan sorumlu tutulamayacağından, hakkında düzenlenen ödeme emrinin iptali gerekir.

Danıştay 4.Dairesi E.2003/46 K.2003/1972 T.2.7.2003

Vergi Usul Kanunu’nun 10. maddesine göre şirket borçlarından dolayı kanuni temsilcilerin takibe alınabilmesi için amme alacağının öncelikle şirketten tahsili yoluna gidilmesi, tahsil edilemeyen kısım için kanuni temsilcilerin takip edilebileceği hükme bağlanmış olup; tüzelkişiliği devam eden davacı şirket adına, amme alacaklarının tahsili için düzenlenen ödeme emirlerine karşı açılmış davaların ve şirketten tahsil işlemlerinin devam ediyor olması sebebiyle, amme alacağının şirketten tahsil imkânı kalmadığından bahsedilemeyeceğinden, kanuni temsilci adına düzenlenen ödeme emrinin iptali gerekir.

Danıştay 7.Dairesi E.1999/2634 K.2000/951 T.4.4.2000

İmzası taklit edilerek yönetim kurulu üyeliğine seçilmiş gibi gösterildiğini asliye hukuk mahkemesinden almış olduğu menfi tespit kararı ile kanıtlayan davacı hakkında düzenlenen ödeme emrinin, uyuşmazlık konusu dönemde yönetim kurulu üyesi olmadığının mahkeme kararıyla da sabit olması sebebiyle iptali gerekir.

Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu E.1999/131 K.1999/505 T.26.11.1999

Paylarını bir üçüncü kişiye tüm hak ve yükümlülükleriyle devreden davacı hakkında, ortaklığından ayrıldığı limited şirketin tüzelkişiliği adına defter ve belgelerinin ibraz edilmemesi nedeniyle KDV indirimleri kabul edilmeyerek yapılan cezalı tarhiyat neticesinde, kanuni temsilcisi olması sıfatıyla ödeme emri düzenlenmişse de  yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen KDV indiriminin kabul edilebilmesi için yasal defterlere kayıtlı olduğunun kanıtlanması yükümlülüğünün, yönetim kurulundan fiilen ayrılmakla şirketin vergi ödevlerinin yerine getirilmesi konusunda yetkisi kalmayan davacıya değil faaliyeti sürmekte olan şirkete ait olması ve davacının kanuni temsilcilik sıfatının sona ermesinden sonraki defter ve belge ibraz ödevinin şirket temsilcilerince yerine getirilmesi gerektiğinden, kasıt veya ihmali de bulunmayan davacı hakkında VUK’nın 10. maddesince düzenlenen ödeme emrinin iptali gerekir.

Danıştay 11. Dairesi E.1997/2550 K.1999/224 T.26.1.1999

Davacı her ne kadar yönetim kurulu üyeliğinden ayrılmış da olsa ödeme emri ile istenen amme alacağının davacının yönetim kurulu üyesi olduğu dönemle ilgili olması, tüzelkişilerde kanuni temsilcilerin sorumluluğunun görev yaptıkları dönemlere ilişkin olarak dikkate alınması gerektiği, vergi incelemesinin daha sonraki bir dönemde yapılsa dahi sorumluluğun incelemenin değil verginin ait olduğu döneme ait olması, matrah farkı bulunmuş olmasının yükümlü şirketin vergi ile ilgili ödevlerini yerine getirmemiş olduğunu göstermesi ve bunun da kanuni temsilcilerin şirkete ait vergisel yükümlülüklerini kasten veya ihmal sonucu yerine getirmedikleri anlamı taşıması sebepleriyle ve şirket hakkında yapılan takipler neticesinde alacağın şirketten tahsilinin imkânsız olması neticesinde davacı adına düzenlenen ödeme emrinde isabetsizlik yoktur.

 

ÖZELGELERDE

GAYRİMENKUL SERMAYE İRADI

1. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 22.12.2006 tarih ve 5237 sayılı özelgesi:

“Gayrimenkul sermaye iradının safi tutarının tespitinde gerçek gider usulünü seçmiş olmanız şartıyla sahibi olduğunuz konutların kira gelirlerinden, kirada oturduğunuz konuta ait kira bedelinin (söz konusu kira giderlerinin ücretinize ilişkin vergi indiriminde kullanılmamış olması şartıyla) istisnaya isabet eden kısım hariç olmak üzere indirim konusu yapılması mümkündür. Kiralanan ev için emlak komisyoncusuna ödediğiniz fatura bedeli ile kirada oturduğunuz site aidatının (güvenlik, temizlik vs) ve bina ortak giderlerinin (bina içi ısıtma vs) indirim olarak dikkate alınması mümkün değildir.”

2. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 24.8.2006 tarih ve 12864 sayılı özelgesi;

“Kiraya veren tarafından ödenen aydınlatma, ısıtma, su ve asansör giderlerinin gayrimenkul safi iradının tespitinde gerçek gider usulünün seçilmiş olması halinde, istisna edilen gayri safi hasılata isabet edenler hariç olmak üzere gayri safi hasılattan indirim konusu yapılmaları mümkündür. Gayrimenkul sermaye iradına ilişkin olarak verilecek Gelir Vergisi beyannamesinde söz konusu giderlere ve indirimlere ilişkin belgelerin ek olarak sunulması zorunlu değildir. Ancak, zamanaşımı süresince (takip eden takvim yılından itibaren beş yıl boyunca) bu belgelerin saklanması ve istenildiğinde ibrazı zorunludur.”

3. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 14.2.2007 tarih ve 2473 sayılı özelgesi:

“Gelir Vergisi Kanunu’nun 74. maddesinde, kiraya verilen mal ve haklar dolayısıyla yapılan ve bunlara sarf olunan borçların faizlerinin hasılattan indirilebileceği belirtilmiş olup, borçların faizlerinin hasılattan indirilmesi için bu borçların tümünün kiraya verilen gayrimenkule ilişkin olması gerekir. Bu hüküm ve açıklamalar gereğince, kredi ile alınan gayrimenkule ilişkin ödenen kredi faizleri, söz konusu konutun kiraya verilmiş olması halinde, elde edilen gayrimenkul sermaye iradı safi iradının tespiti için indirim konusu yapılabilir. Ancak, bu gayrimenkul mülk sahibi tarafından kendi ikametgâhı olarak kullanılıyor ise ödenen faizlerin herhangi bir şekilde indirimi söz konusu değildir.”

4. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 6.9.2006 tarih ve 17016 sayılı özelgesi:

“Gayrimenkulden elde edilen kira gelirinin, intifa hakkı verilmek suretiyle ortağı olunan şirkete devredilmesi halinde, intifa hakkının ortağı olunan şirkete verilmesinin kiralama işlemi olarak değerlendirilmesi ve bu kiralama işlemi nedeniyle elde edilecek gelirin gayrimenkul sermaye iradı olarak vergilendirilmesi gerekir. İntifa hakkının verildiği şirketce mülk sahibine herhangi bir kira ödemesi yapılmaması halinde, mülk sahibinin bu defa Gelir Vergisi Kanunu’nun 73. maddesi uyarınca emsal kira bedeli esasına göre yıllık Gelir Vergisi beyannamesi vermesi gerekir. Bu arada, şirketin mülk sahibine herhangi bir şekilde nakden veya hesaben kira ödemesi olmadığından, tevkifat yapma sorumluluğundan da söz edilemez.”



http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=76461&YZR_KOD=158&ForArsiv=1