Veysi Seviğ - Sermaye artırımları ve bedelsiz hisseler |
30 Ağustos 2007 | |
Sermaye şirketlerinde esas sermaye, pay sahiplerinin şirkete getirmeyi taahhüt ettikleri malvarlığının nakit olarak ifade edilmiş toplamıdır. Bu toplam veya nakdi değer, şirket ana sözleşmesinde ve bilançosunun pasifinde sabit bir rakam olarak yer alır. Dolayısıyla şirketin bu esas sermayesi, ana sözleşmesinin değiştirilmesi suretiyle artırılabilir. Ticaret Kanunumuz, her bir sermaye şirketi için genelde ana sözleşme değişikliği, özelde sermaye artırım usulünü ayrı ayrı düzenlemiştir. Sermaye şirketlerinin sermaye artırımlarında başvurabilecekleri kaynaklar, iç ve dış kaynaklar olmak üzere başlıca iki grupta toplanmaktadır. Sermaye şirketlerinin, paydaş olan veya olmayan kimseler tarafından yeni malvarlığının getirilmesi suretiyle dış kaynak kullanarak yapacakları sermaye artırımları başlıca, yeni payların ihdası veya mevcut payların itibari değerlerinin artırılması yoluyla gerçekleştirilebilir. Dış kaynaklı sermaye artırımı, iç kaynaklı sermaye artırımından ayrı olarak yapılabileceği gibi, birlikte de yapılabilir. Sermaye şirketlerinde iç kaynaklı sermaye artırımı ise belli nitelikteki yedek akçelerin, henüz dağıtılmamış safi kârın ve/veya özellikle vergi kanunlarına göre oluşturulan bazı fonların -ana sözleşmede değişikliği suretiyle- sermayeye eklenmesi şeklinde tanımlanabilir. Şirketin iç kaynaklı sermaye artırımı, şirketin kâr oranının veya hisse senetleri kurunun düşürülmek istenmesi, şirketin kredisinin artırılması, sermaye ihtiyacının karşılanması, kâr dağıtımında istikrarın hedeflenmesi gibi çeşitli sebeplere dayanabilir. Özellikle bankacılık, finansal kiralama veya faktoring gibi özel konulu iktisadi işletmelere sahip şirketlerde, işlem hacmi veya sınırları sermayede dikkate alınarak belirlendiğinden, bu şirketlerde sermaye artırımı bazen ticari faaliyetin idame ettirilebilmesi için bir zorunluluk halini de gösterebilmektedir. Sermaye artırımının iç kaynaklardan yapılması ile birlikte ortaya çıkan yeni hisselerin veya hisse senetlerinin, sermaye artırım tarihinde hissedar olanlara, mevcut sermayedeki payları oranında bedelsiz olarak dağıtılması bir zorunluluktur. Burada, iç kaynaklı sermaye artırımından doğan bedelsiz hisselerin kime ait olacağı sorunu, bir başka deyişle iç kaynağın oluşumu sırasında pay sahibi olanlara mı, yoksa sermaye artırım tarihinde pay sahibi olanlara mı ait olacağı sorunu ortaya çıkmaktadır. Yargı kararları, bu bedelsiz hisselerin sermaye artırım tarihinde hissedar olanlara ait olacağı yönündedir. “Gerek yeniden değerleme fonunun, gerekse taşınmaz satışından elde edilen gelirin sermayeye eklenmesi sonucu oluşan bedelsiz payların şirket genel kurulunca eski ve yeni pay farkı gözetilmeden, bu değerleri sermayeye katma tarihindeki tüm pay sahiplerine dağıtılması yasaya uygun olduğu gibi, iyi niyet kurallarına aykırılık da teşkil etmez.” (Yargıtay 11. H.D. E.1988/8925 K.1990/768 T.9.2.1990). Öte yandan, iç kaynaklı sermaye artırımın dış kaynaklı sermaye artırımı ile birlikte yapıldığı hallerde hissedarlara bedelsiz hisse verilmesi, dış kaynaklı sermaye artırımına katılma, bir başka deyişle yeni malvarlığı taahhüdü şartına bağlanması mümkün değildir. “Banka paydaşlarının yeniden değerleme sonucu hak ettikleri bedelsiz pay senetlerini alabilmeleri konusunun yüksek meblağlara ulaşan yeni pay senetlerini nakden almaları koşuluna bağlanması, anayasa ve yasalara aykırı bir davranış olacağından Vergi Usul Kanunu'nun geçici 11/5. maddesini bu yolda yorumlamaya olanak yoktur.” (Yargıtay 11. H.D. E.1988/5905 K.1988/5586 T. 7.10.1988). Burada, esas hak sahiplerinin sermayeye eklenen iç kaynağın oluştuğu dönemde pay sahibi olanlar olduğu ve bedelsiz hisselerin onlara verilmesi gerektiği savunulabilir. Ancak payın, bahşettiği hakları açısından bir bütünü ifade ettiği ve payın verdiği haklardan, hakların kullanılacağı tarihte o paya malik olanın yararlanacağı nazara alınırsa, bu görüşü kabule olanak yoktur. Öte yandan, iç kaynaklı sermaye artırımının tescili ile her bir payın yerine, bedelsiz gelen yeni paylarda eklenmiş şekli ile yeni sermaye payı kendiliğinden yerleşir. Ancak bu durumda, iç kaynağın oluşumu sırasında hissedar olanların bu tarihteki pay oranının daha sonra dış kaynaklı sermaye artırımları ile azaltılabileceği ve iç kaynağın gerçek malikine ulaşmayacağı söylenebilir. Bu şekilde ortaya çıkabilecek adaletsizliklerin giderilme yolu ise dış kaynaklı sermaye artırımlarının emisyon primli olarak yapılmasıdır ve hatta birçok halde bu bir zorunluluk olarak karşımıza çıkar. Bu zorunluluğa uyulmamasının müeyyidesi ise ancak dış kaynaklı sermaye artırımına iştirak etmeyen ve bedelsiz hisse alma olanağı kısıtlanan pay sahibinin, Türk Ticaret Kanunu'nun 381. maddesine dayanarak iyi niyet kurallarına aykırılık gerekçesi ile açacağı iptal davası ile sağlanabilir. Sermaye şirketlerinin, özellikle ortak veya ilişkili kişilerden borçlanma yoluna giden şirketlerin iç kaynaklarını sürekli olarak sermayeye ekleme yönünde değerlendirmelerinde ayrıca yarar vardır. Yıl içerisinde yapılacak sermaye artırımları, izleyen yıl için örtülü sermaye olarak kabul edilecek borçların hesaplanmasında sınırı yükseltecektir. http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=77050&YZR_KOD=157&ForArsiv=1 |