Veysi Seviğ - Vergilendirmede anayasal buyruk yeterli mi? |
01 Eylül 2007 | |
Ülkemizde yürürlükte bulunan anayasanın değiştirilmesi yönünde bir süredir devam eden çalışmalar yavaş yavaş gün ışığına çıkmış bulunmaktadır. Bu bağlamda yetkililerce yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, yıl sonuna kadar yeni anayasanın şekillenmiş olması beklenmektedir. Buna bağlı olarak giderek artan vergi yüküne karşılık, oluşan vergi gelirleri kamu harcamalarını karşılama konusunda yetersiz kalması nedeniyle ortaya çıkan finansman gereksinimi ister istemez vergilendirmede mevcut bulunan anayasal buyruğun bu şekillenme içerisinde mevcut durumunu muhafaza edip etmeyeceği konusu kanımızca tüm vergi mükelleflerini ilgilendirmektedir. Yürürlükte bulunan anayasanın 73. maddesi uyarınca "Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı maliye politikasının sosyal amacıdır. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi bakanlar kuruluna verilebilir." Ayrıca anayasanın 167. maddesinin 2. fıkrası gereği olarak, "Dış ticaretin ülke ekonomisinin yararına olmak üzere düzenlenmesi amacıyla ithalat, ihracat ve diğer dış ticaret işlemleri üzerine vergi ve benzeri yükümlülükler dışında ek mali yükümlülükler koymaya ve bunları kaldırmaya kanunla bakanlar kuruluna yetki verilebilir." Ancak anayasanın bu hükmü içinde bulunduğumuz ekonomik entegrasyon ve mevcut ikili anlaşmalar çerçevesinde giderek önemini yitirmiş ve bu bağlamda da adeta uygulanamaz hale gelmiş bulunmaktadır. Bu nedenle vergilendirmede kamu gelirlerinin sağlanması açısından anayasanın 73. maddesi emredici bir buyruk olarak Türk Vergi Sistemi'nin tek kaynağı niteliğindedir. Vergi gelirlerindeki beklentiler her yıl "bütçe yasaları" ile belirlenmektedir. Bu bağlamda 2007'de beklenen vergi gelirleri 158.153 milyon YTL olmasına karşılık, 30 Haziran 2007 itibariyle gerçekleşen vergi geliri miktarı 70.587 milyon YTL'dir. Dolayısıyla 2007 yılının ilk 6 ayında tahmin edilen vergi hasılatının ancak yüzde 44,6'sı sağlanabilmiştir. Buna bağlı olarak ilk 6 aylık gerçekleşme içerisinde Gelir Vergisi'nin payı yüzde 22,2 civarında kalmıştır. Gerçekte Gelir Vergisi vergi yükünün kişiselleştirilmesi açısından önem arz etmektedir. Ülkemizde dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içerisindeki payı giderek artarken bu gelişmeyle mali güce vergilendirme ilkesinden uzaklaşılmış olmaktadır. Bu durum mevcut anayasal buyrukla örtüşmemektedir. Ancak bazı iktisatçılar gelişen ekonomik yapı nedeniyle dolaylı vergilerin ön plana çıkması yönünde görüşler üretmektedirler. Dolaylı vergiler dünya ekonomisindeki gelişmelerden çabuk etkilenmektedir. Örneğin ithal girdi fiyatlarının artması gibi sıkça yaşanan ekonomik olaylarda bir yandan ülkenin vergi gelirleri artarken diğer yandan artan fiyat üzerine yüklenen dolaylı vergi ithal mallarının fiyatını da artırdığından bu durum değişik bir biçimde ülkeninin ekonomik yapısını da olumsuz etkilemektedir. (Petrol ve petrol ürünleri fiyatlarında olduğu gibi) Gerek dolaysız vergilerde ve gerekse dolaylı vergilerde vergi ödeme görevinin esas mükellef üzerinden geliri sağlayana veyahut da malı satın alana veya hizmetten yararlananlara kaydırılması da yine vergi uzmanlarınca vergi yükü kaydırılması olarak kabul edilmekte, bu tür vergilendirmelerde vergi tabanının daraltıldığı ifade edilmektedir. Stopaj oranlarının geniş bir yelpaze içerisinde ve belirsizlik taşıyacak bir şekilde yıl içerisinde herhangi bir tarihte değiştirilmesi, artırılması veya düşürülmesi mükellef hakları açısından sorun yarattığından devamlı eleştiri konusu yapılabilmektedir. Ülkemizdeki anayasal buyruğa rağmen bu günkü yapısı ile herkesin mali gücüne göre vergilendirilmesi sağlanamamıştır. Bu durum kamu gelirlerini olumsuz etkilediği gibi vergi yükünün mali gücü olmayanların üzerinde kümelenmesine neden olmaktadır. Bu konuda anayasanın özellikle kamu harcamalarının karşılanması ve paylaşılması ile ilgili "Vergi Ödevi" başlıklı maddesinde belli bir değişikliğe gidilmesinde yarar bulunmaktadır. Ayrıca vergilendirme ilgili olarak çıkartılan "af yasaları"nın vergilendirmede olması gereken "kamu finansmanını zamanında sağlama" zorunluluğunu engellediğini, bu durumda ortaya çıkan maliyetin vergisini zamanında ödiyenlerin üzerinde kaldığını hatırlatmakta yarar görmekteyiz. http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=77220&YZR_KOD=157&ForArsiv=1
|