Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
İştirak hissesi alım ve satımında vergi şaşkınlığı PDF Yazdır e-Posta
20 Şubat 2009

Dün sabah erken saatlerden itibaren çalmaya başlayan telefonum, gün boyu neredeyse hiç susmadı.

- Hocam, hisse senedi satışında KDV yok diye biliyoruz. Siz de yok diye yazmıştınız. Farkına varmadığımız bir yasa mı çıktı?

- İştirak hissesi alan şirketler, finansman giderlerini masraf yazabiliyorlar. Yasada gayet açık. Peki… Yazılamaz iddiası nereden çıktı? 

- Hisse senetlerinin satışında, vergiyi doğuran olay bakımından, hisse senetlerinin alıcının tasarrufuna geçmesi esas diye biliyoruz. Türk Ticaret Kanunu’nun 416. maddesine göre, anonim şirketlerin hisselerinin satış işlemi, hisse senedinin ciro edilip teslimiyle tamamlanıyor. Bu yıllardır böyle, aksine bir yasa maddesi var da haberimiz mi yok?

- İştirak hissesi satışında, belli koşullara bağlı olarak, kazancın yüzde 75’inin Kurumlar Vergisinden müstesna olması, 2006 yılı başından itibaren uygulanmıyor mu?

 

Sorular uzayıp gidiyor.

 

Anladım ki kafalar iyice karışmış. Soru sahiplerinin bazıları şaşkın vaziyette, bazıları da paniğe kapılmışlar. “Eyvah biz yanlış bir şey mi yaptık, bize de mi ceza gelecek?” diye soruyorlar. Konu, binlerce hatta onbinlerce şirketi ilgilendiriyor.

 

Bilmeyenler olabilir; yukarıdaki ve benzeri sorularla ilgili olarak yazdığım KDV Kanunu ve Uygulaması (5 Cilt), Kurumlar Vergisi Kanunu (5 cilt), Vergi Usul Kanunu ve Uygulaması (5 cilt), Vergi İhtilafları ve Çözüm Yolları, Danıştay Kararları ve Özelgeler (8 cilt) kitapları ve doktora ile doçentlik tezleri de bu konularla ilgili bir akademisyen olarak, herhangi bir polemiğe girmeden, merak edilen konuları “Maliye Profesörü” şapkamla açıklamak istiyorum.

 

HİSSE SATIŞINDA KDV

 

Bu konu KDV Yasası’nda, çok açık ve net olarak belirtilmiş. Yasaya göre, hisse senedi satış işlemi KDV’ye tabi değil. İncelendiğinde de fark edileceği gibi, KDV Kanunu’nun 17/4-g maddesinde, “hisse senedi” satışlarının, KDV’den müstesna olduğu açıkça belirtiliyor. Geçici ilmühaber ile yapılan satışlar da hisse senedi olarak kabul ediliyor. (Gelir Vergisi Genel Tebliği, Seri No:232/5)

 

HİSSE ALIMINDA FİNANSMAN GİDERİ

 

Bir şirketin, bir başka şirketin belli bir hissesini alarak ona iştirak etmesi, bir anlamda ortağı olması, son derece yaygın bir uygulama.

 

Özellikle son yıllarda hızlanan özelleştirme olayında, özelleştirilen kurumların, yüzmilyonlarca hatta milyarlarca dolarlık hisse senetlerini alan şirketler, bu kadar para kasalarında ya da banka hesaplarında nakit olarak bulunmadığı için, yerli ve yabancı bankalardan kredi kullandılar ya da başka bir finans kuruluşundan faiz karşılığı borç para buldular. Finansman masraflarını da gider yazdılar.

 

Öteden beri süregelen uygulama “İştirak hissesi alımındaki finansman giderlerinin, kurum kazancının tespitinde genel gider olarak kabul edileceği” şeklinde. Bu konuda, Maliye Bakanlığı ve Danıştay’ın çok sayıda özelgesi ve kararı var.

 

Son olarak, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu tasarının, 5/3 madde ile ilgili gerekçesinde; “Bir şirketin, bir başka şirketin hisselerini alması (iştirak etmesi) olayında, bu hisselerin alımında kullanılan kredilere ilişkin faiz, kur farkı ve benzeri giderlerin, kurum kazancından indirilemeyeceği” belirtilmişti. Olaya dikkati çektiğim 11 Mayıs 2006 tarihli Hürriyet’teki “Özelleştirmeye İlginç Bir Vergi Kıskacı” başlıklı yazımdaki uyarının da etkisiyle, bu konu ilgili yasa maddesinde belirtilerek netleştirildi.

 

1 Ocak 2006 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5. maddesinin son fıkrasında, çok açık ve net olarak “İŞTİRAK HİSSELERİ ALIMIYLA İLGİLİ FİNANSMAN GİDERLERİNİN” kurum kazancının tespitinde, gider olarak indirilebileceği belirtildi.

 

Görüldüğü gibi, iştirak hissesi alımıyla ilgili finansman masraflarının, gider yazılabileceği, hiçbir yoruma meydan vermeyecek şekilde, 1 Ocak 2006’da yürürlüğe giren Kurumlar Vergisi Yasası’nda açıkça yazılı.

 

KURUMLAR VERGİSİ İSTİSNASI

 

Bir anonim ya da limited şirketin, iştirak hisselerini satmaları halinde, bundan doğan kazanca, önemli bir “vergi avantajı” sağlanıyor.

 

Buna göre, örneğin bir anonim şirket, iştirak hisselerini;

1- Aktife girdiği yani defterlerine kaydettiği tarihten itibaren, iki yıl içinde satarsa, bundan doğan kazancın tamamı kurumlar vergisine tabi.

2- İki yıl geçtikten sonra sattığında;

a) Satıştan doğan kazancı 5 yıl süre ile şirketten çekmeyip, pasifte “özel bir fon hesabında” gösterirse veya “sermayesine eklerse”,

b) Satış bedelini de satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar tahsil ederse,

c) Satıştan doğan kazancın yüzde 75’i “kurumlar vergisinden müstesna” tutulur. Kazancın kalan yüzde 25’i üzerinden de yüzde 20 kurumlar vergisi öder. Pratik bir hesapla, toplam kazancının yüzde 5’i kadar vergi ödemiş olur.

 

Bir avantaj, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 1 Ocak 2006 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 5/e maddesinde açıkça yazılı.

 

Herhangi bir ayrım olmaksızın, iştirak hissesi satan bütün şirketler, bu vergi avantajından yararlanabilir.

 

İSTİSNA NE ZAMAN UYGULANIR?

 

Kurumlar Vergisi Yasası’nda, iştirak satışı ile ilgili istisnanın “satışın yapıldığı dönemde” uygulanacağı açıkça belirtiliyor (Bkz. KVK Md. 5/e).

Burada “satışın yapıldığı dönemin tespiti” önemli.

 

Bu dönem;

- Satışla ilgili görüşmelerin yapılması, satış koşullarının belirlenmesi ile ilgili tarih midir?

- Yoksa hisse senetlerinin teslim edilip, parasının da tahsil edildiği dönem midir?

Burada da yorumdan kaçarak, yasa hükmüne bakalım.

Türk Ticaret Kanunu’nun 415 ve 416. maddeleri aşağıdaki gibi:

“1. Hamile Yazılı Senetler:

Madde 415 – Hamiline yazılı hisse senetlerinin devri şirket ve üçüncü şahıslar hakkında ancak teslim ile hüküm ifade eder.

 

2. Nama Yazılı Senetler:

Madde 416- Nama yazılı hisse senetleri, esas mukavelede aksine hüküm olmadıkça devrolunabilir.

 

Devir ciro edilmiş senedin devralana teslimi ile olur. Şu kadar ki; devir, şirkete karşı ancak pay defterine kayıtla hüküm ifade eder.”

Türk Ticaret Kanunu’nun 417. maddesine göre de hisse senedini teslim alan kişi, bunu pay defterine kayıt ettirdiğinde “ortak sıfatına haiz” olabiliyor.

Yukarıdaki yasa maddelerinde de fark edileceği gibi, hisse senetlerinin devri yani satışı, TESLİMİ ve PAY DEFTERİNE KAYIT ile gerçekleşiyor. Burada, paranın tahsil edildiği tarih değil, hisse senedinin teslim tarihi önemli.

 

O halde, hisse senetleri alıcıya teslim edilmediği sürece, hisse senedinin satışı söz konusu olamıyor.

Bu durum da Türk Ticaret Kanunu’nun, yukarıda belirtilen 415, 416 ve 417. maddelerinde açıkça yazılı. Kuşkusuz, ortada yasa varken ve yasadaki tanıma uygun olduğu kanıtlanabilen bir teslim tarihi varken, aksine yoruma itibar edilmez. Yoruma dayalı vergilendirme de yapılamaz.

 

2006’DA SATIŞLA 2007’NİN FARKI

 

Bu aşamada, merak edilen konulardan biri de; “İştirak Hissesi Satışının 2006 ya da 2007 yılında yapılması arasında bir fark olup olmadığı” ile ilgili.

Onu da açıklayalım.

 

İştirak hissesini satan bir anonim şirketin, 2006 yılında yararlandığı vergi avantajı ile 2007 yılında yararlandığı vergi avantajı, tıpa tıp aynı.

2006 yılındaki satış kazancının da yüzde 75’i kurumlar vergisinden müstesna, 2007 yılındaki satış kazancının da…

 

ÖRNEK:  (A) Anonim şirketi, Aralık 2006’da sattığı iştirak hissesi satışından 100 milyon TL, (B) Anonim Şirketi de Ocak 2007’de sattığı iştirak hissesinden, 100 milyon TL kazanmıştır.

İstisnadan yararlanma koşullarını taşıyan (A) şirketi de (B) şirketi de;

- Kazancın yüzde 75’ini (75 milyon TL’yi) istisna olarak düşecek.

- Kalan yüzde 25’in (25 milyon TL’nin), yüzde 20 vergisini ödeyecek.

- Sonuçta her ikisinin de ödeyeceği Kurumlar Vergisi ( 25 x % 20) 5 milyon TL yani aynı olacak.

 

Buradaki ince nokta şu; (A) şirketi 5 milyon TL’yi geçici vergi olarak 17 Şubat 2007’de, (B) şirketi ise geçici vergi olarak 17 Mayıs 2007’de ödeyecek. Başka bir anlatımla, (B) şirketi geçici vergiyi (A) şirketinden üç ay sonra ödemiş olacak.

 

Hemen belirtelim, bu örnek benzeri uygulamalarda, bir an için verginin üç ay gecikmeli ödenmesi amacıyla, muvazaalı bir yola başvurulmuş olsa dahi bunun yaptırımı, üç kat vergi ziyaı (kaçakçılık) cezası olamaz. Bunun yanı sıra, “Muhasebe hilesi” olarak nitelendirilmek suretiyle, “3 yıla kadar hapis cezası” uygulanması istenemez. Defterlere yapılan hatalı bir kaydın düzeltilmesi “muhasebe hilesi” değildir. Vergi Usul Kununu’nun “Yanlış Kayıtların Düzeltilmesi” başlıklı 217. maddesi buna olanak sağlamaktadır. Yapılan düzeltme, yasaya uygundur.

 

Bu ve benzeri diğer vergi ve muhasebe uygulamalarına, yorum yoluyla üç kat vergi ziyaı cezası ve “muhasebe hilesi” diye 3 yıla kadar hapis cezası uygulanırsa, dışarıda vergi mükellefi kalmaz!..

 

http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/11047853.asp?gid=229