Veysi SEVİĞ - Bumin DOĞRUSÖZ - Vakıf üniversitesi ticari nitelikte, eğitim ücreti KDV'ye tabi |
12 Eylül 2007 | |
Vakıf üniversitelerinde verilen hizmet ile faaliyetler ilim, fen ve güzel sanatları yaymak kapsamında kabul edilmediği için katma değer vergisi istisnasından yararlanamıyor. Kanunlar, vakıf üniversitelerini ticari nitelikteki işletmeler olarak değerlendiriyor.
VAKIF ÜNİVERSİTELERİNDE VERGİ SORU: Biz vakıf üniversitelerinde eğitim yapan bir grup öğrenciyiz. Bizim ödemiş bulunduğumuz eğitim ücretleri Katma Değer Vergisi'ne tabidir. Vakıf üniversitesinde okumamız dolayısıyla ailelerimiz belli bir mali yük altına girmektedir. Bu verginin uygulanması ile anayasada mevcut adalet ve eşitlik ilkesi çiğnenmektedir. Devletin denetim ve gözetimi altında yapılan eğitim için ödenen ücretlerin Katma Değer Vergisi'ne tabi tutulması, yapılan eğitim hizmetinin ticari bir nitelikte gerçekleştirildiği varsayımına dayanmaktadır. Gerek anayasa ve gerekse yükseköğretimle ilgili kanun hükümleri dikkate alındığında vakıf üniversitelerinin vermekte olduğu hizmetin Katma Değer Vergisi'ne tabi tutulması hukuken doğru bir yaklaşım değildir. Bize göre vakıflar tarafından kurulan ve işletilen yükseköğretim kurumlarının eğitim ve öğretim hizmeti karşılığı öğrencilerinden tahsil ettikleri bedellerin ticari kazanç gibi düşünülmesi ve Katma Değer Vergisi'ne tabi tutulması hukuken olanaklı değildir. (Y. Ülker ve arkadaşları) YANIT: Bu konu uygulamada tartışma konusudur ve bu bağlamda da yine konuya ilişkin olarak bazı yargı kararları oluşmuş bulunmaktadır. Oluşan bir yargı kararı uyarınca; Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 1. maddesinin 1. fıkrasının (3) g bendinde, genel ve katma bütçeli idarelere, il özel idarelerine, belediyeler ve köyler ile bunların teşkil ettiği birliklere, üniversitelere, dernek ve vakıflara, her türlü mesleki kuruluşlara ait veya tabi olan veyahut bunlar tarafından kurulan veya işletilen müesseseler ile döner sermayeli kuruluşların veya bunlara ait veya tabi olan veyahut bunlar tarafından kurulan veya işletilen müesseseler ile döner sermayeli kuruluşların veya bunlara ait veya tabi diğer müesseselerin ticari, sınai, zirai ve mesleki nitelikteki teslim ve hizmetlerinin Katma Değer Vergisi'nin konusunu teşkil eden işlemlerden olduğu, 2. fıkrasında ise ticari, sınai, zirai faaliyet ile serbest meslek faaliyetinin devamlılığı, kapsamı ve niteliğinin Gelir Vergisi Kanunu hükümlerine göre, Gelir Vergisi Kanunu’nda açıklık bulunmadığı halde Türk Ticaret Kanunu'nun diğer ilgili mevzuat hükümlerine göre tayin ve tespit edileceği belirtilmiştir. Katma Değer Vergisi Kanunu’nda dernek ve vakıflara ait veya tabi olan veyahut da bunlar tarafından kurulan ve işletilen müesseselerin ticari, sınai, zirai ve mesleki teslim ve hizmetlerinin bu kanunun konusunu teşkil eder işlemlerden olduğu belirlenmesine karşın bu müesseselerin tanımı yapılmamış olduğundan söz konusu müesseseleri, Türk Ticaret Kanunu’ndaki hükümlere göre tanımlamak gerekmektedir. Türk Ticaret Kanunu’nun 11. maddesinde, ticari işletme “ticarethane veya fabrika yahut ticari şekilde işletilen diğer müesseseler ticari işletme sayılır” biçiminde tanımlanmış, 12. maddesinde ise bu maddede 12 bent halinde sayılan ve mahiyeti itibariyle bunlara benzeyen işlerle uğraşmak için kurulan müesseselerin “ticarethane” sayılacağı öngörülmüş, aynı maddenin 6 numaralı bendi ile tiyatro, sinema, otel, hal ve lokanta gibi umumi mahalleler, özel okul, hastane ve açık satış yerleri bu kapsam içinde değerlendirilmiştir. Türk Ticaret Kanunu'na göre ticari ve sınai işletme sayılan faaliyetler sonucu sağlanan gelirler Gelir Vergisi Kanunu’nda ticari kazanç olarak sayılmaktadır. Gerçekten Gelir Vergisi Kanunu’nun 37. maddesinde, her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu belirtilmiş ve bu kanunun uygulanmasında hangi faaliyetlerden elde edilen kazançların ticari kazanç sayılacağı 6 bent halinde açıklanmış, aynı maddenin 3 numaralı bendi ile de özel okul ve hastanelerde benzeri yerlerin işletilmesinden elde edilen kazançların ticari kazanç olduğu vurgulanmıştır. Bu durumda, üniversitelerin ticari nitelikteki teslim ve hizmetlerinin Katma Değer Vergisi'nin konusunu teşkil eden işlemler kapsamında olduğu anlaşılmaktadır. Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 17. maddesinin “Kültür ve Eğitim Amacı Taşıyan İstisnalar” başlıklı 1. fıkrasında üniversitelerin, ilim, fen ve güzel sanatları, tarımı yaymak, ıslah ve teşvik etmek amacıyla yaptıkları teslim ve hizmetlerin Katma Ddeğer Vergisi'nden istisna olduğu belirtilmiştir. Anayasanın 42. maddesinin 8. fıkrasında eğitim ve öğretim kurumlarında sadece, eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetlerin yürütüleceği açıklanmıştır. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 3. maddesinde yükseköğretim, üniversite ve birimlerinin tanımı yapılmış, 4. maddesinde yükseköğrenimin amacı açıklanmıştır. Yükseköğretim kurumlarının yapmakla yükümlü oldukları faaliyetlerin konusunu oluşturan eğitim ve öğretim, belli bir konuda bir bilgi ve bilim dalında, belli bir amaca göre gereken bilgileri verme, yetiştirme, geliştirme ve öğretme işini ifade etmekte olup, bu faaliyetler, ilim, fen ve güzel sanatları yaymak olarak kabul edilemeyeceğinden, vakıf üniversitelerinin eğitim-öğretim hizmetinin, kültür ve eğitim amacı taşıyan istisnalar kapsamında değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır. (Danıştay 9. Daire E. No: 2004/3737, K. No: 2005/992) (V. Seviğ)
KOOPERATİFE VERGİ SORU: 1990 yılında satın almış olduğumuz araziyi kooperatifimiz üyelerinin bir kısmının vefatı, bir kısmının emekli olarak ayrılması sonucunda söz konusu arazinin edinim tarihinden yaklaşık 14 yıl sonra satışı sonucunda elde edilen miktar üyelere ve hayatta olmayan üyelerin mirasçılarına dağıtıldı ve bu dağıtımdan sonra da kooperatifin tasfiye işlemlerine başladık. Ancak kooperatif arazisinin bulunduğu yer vergi dairesi ile kooperatif merkezinin bulunduğu yer vergi dairesi arasında yapılan yazışmalar sonucunda kooperatif arazisinin satılması işleminin “münhasıran ortaklarla iş görülmesi” koşulunun ihlali anlamına geldiği kabul edilerek hakkımızda cezalı kurumlar vergisi tarh edildi. Söz konusu olayı vergi mahkemesine intikal ettirdik. Tarhiyat 2005 yılı ile ilgilidir. Bu konuda eğer tarafımıza cezalı vergi tarh edilme olayı mahkemece de onaylanırsa, biz yönetim kurulu üyelerinin söz konusu vergi ve cezayı fiilen ödeme gücü bulunmamaktadır. (T. Tahtakılıç) YANIT: Kooperatif arazisinin zorunlu olarak ve kooperatifin feshi sonucunu doğuracak şekilde satılması, münhasıran ortaklarla iş görülmesi koşuluna aykırılık oluşturmamaktadır. Ayrıca söz konusu arazinin hiçbir parselasyon işlemine tabi tutulmamış olması ve satın alma tarihinden yaklaşık 14 yıl sonra satılmış bulunması nedeniyle elde edilen kazancın alım- satım işleminin özelliği dikkate alındığında hem kooperatif tüzelkişiliği ve hem de kooperatif ortaklarının Gelir Vergisi Kanunu hükümleri çerçevesinde vergiye tabi bir kazanç elde ettikleri yönünde işlem yapılmasına neden olacak bir durum değildir. (V. Seviğ)
ÖĞRENCİYE NOTE-BOOK SORU: Bazı üniversiteler yeni kaydolan öğrencilere “note-book” dağıtmaktadır. Bu “note-book”ları teslim alan öğrencilerin herhangi bir şekilde herhangi bir vergi ödemeleri söz konusu olabilir mi? (Ü. Kumruoğlu) YANIT: Söz konusu “note-book”ların öğrencilere eğitim malzemesi olarak verilmesi ve söz konusu note-book’un öğrenciye teslimi ile ilgili olarak düzenlenen belgede bu durumun açık olarak belirtilmesi halinde söz konusu malzemeyi teslim alan öğrencinin konuya ilişkin herhangi bir vergiye muhatap olması söz konusu değildir. (V. Seviğ)
YARGI KARARLARINDA KANUNİ TEMSİLCİLERİN ÖDEV VE SORUMLULUKLARI Danıştay 4. Dairesi E. 2004/1614 K. 2005/216 T. 15.2.2005 1990 yılında yaptığı hisse devir sözleşmesiyle şirketteki hisselerini başka bir şahsa devreden davacı hakkında şirketin 1995-1996 yılları borçları ile ilgili olarak düzenlenen ödeme emrinin, davacının borçlara ait dönemde şirket ortağı ya da müdürü olmaması sebebiyle sorumluluğu bulunmadığından iptali gerekmektedir. Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu E. 2004/238 K. 2005/57 T. 1.4.2005 Bir süre yönetim kurulu başkanlığını yaptığı anonim şirketin vergi borçlarının tahsili amacıyla ve kanuni temsilci sıfatıyla davacı adına düzenlenip tebliğ olunan ödeme emri, defter ve belgelerin istenildiği tarihte yönetim kurulu üyesi olmayan davacının bunların inceleme elemanına ibraz edilmemesinde kusurunun bulunmamasından bahisle yerel mahkemece iptal edilmişse de olayda zamanında ve gereği gibi yerine getirilmemiş olması sebebiyle davacıdan kanuni temsilci sıfatıyla istenilen vergi alacağının doğuşuna neden olan vergi ödevinin, defter ve belgelerin ibrazı ödevi değil, vergi ile ilgili işlemlerin usulüne ve içeriği itibariyle gerçeğe uygun belgelerle tevsiki ödevi olması ve dosyadaki bilgi ve belgelerden söz konusu vergi alacağının davacının yönetim kurulu başkanı olarak görev yapmış olduğu dönemde mükellef şirketin vergi ile ilgili kimi işlemlerini içeriği itibariyle sahte ve yanıltıcı belgelerle tevsik ettiği yolunda yapılan tespitlere dayanılarak tarh edilmiş olması sebepleriyle davacı, yönetim kurulu başkanlığından ayrıldığı tarihten sonra istenilen defter ve belgelerin ibraz edilmemesinde kusurunun bulunmamasından bahisle sorumluluktan kurtulamaz. Danıştay 3. Dairesi E. 1998/3901 K. 2000/700 T. 23.2.2000 Davacı şirket müdürünün Kurumlar Vergisi ve kurum stopaj vergileri beyannamelerini süresinde vererek vergilerin tahakkuk ettirilmek suretiyle kendisine düşen ödevi yerine getirdiği ve şirketin mali krize girerek iflas etmesinde hileli ve taksiratlı bir iflas durumunun olmadığının anlaşıldığı olayda, iflas nedeniyle şirketten tahsil edilemeyen vadeleri gelmiş vergi borçlarının VUK’nın 10. maddesine dayanılarak davacıdan tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emri yasal isabetten yoksundur. Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu E. 1999/153 K. 1999/507 T. 26.11.1999 Dava konusu borcun tahsili için idarece şirketin takibine başlanarak bir kısım taşınmazın haczedildiği ve ihale yoluyla satışa çıkarıldığı ancak alıcı çıkmaması nedeniyle satılamadığı olayda, şirket borcunun tahsili için VUK 10. maddesine göre davacı adına ödeme emri düzenlenmişse de 6183 sayılı yasanın 2. kısım 3. bölümünde gayrimenkul malların haczi ve satışı düzenlenmiş ve artırmalarda istekli çıkmadığı veya teklif edilen bedel rüçhanlı alacaklarla masrafları aşmadığı takdirde, amme idaresince teferruğ (üstüne çevirme) edilinceye kadar gayrimenkul üzerindeki haczin devam edeceği, daha sonra bir istekli çıkması halinde 95. maddeye göre en çok artırana ihale edileceği ve gayrimenkul teferruğ edilinceye kadar bir istekli çıkmadığı takdirde tahsil dairesinin mahcuz malı uygun gördüğü zamanlarda satışa çıkarabileceği hükme bağlanmış olup, hacizli gayrimenkulün ilk artırmada alıcısının çıkmaması durumu şirket hakkındaki tüm takip yolarının tüketildiği sonucunu doğurmayacağından, 6183 sayılı yasayla idareye tanınan cebren tahsil yolları sonuçlandırılmadan ve borçlu şirketin aciz halinde olduğu tespit edilmeden VUK’nın 10. maddesi uyarınca temsilci sıfatıyla davacı adına düzenlenen ödeme emrinde yasal isabet bulunmamaktadır. Danıştay 7. Dairesi E. 1999/905 K. 1999/3471 T. 26.10.1999 Davacı, şirketin motorlu taşıtlar vergi borcu nedeniyle adına düzenlenen ödeme emrinin, şirketteki hisse oranının %5 olmasından bahisle iptalini istese de 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 10. maddesinde kanuni temsilcilerin sorumluluğu konusunda hisse itibariyle herhangi bir ayırım yapılmamış olması ve kanuni temsilcinin sorumluluğunun şirketteki hissesi ile sınırlı olmamasından dolayı, düzenlenen ödeme emri de yasaya uygundur.
ÖZELGELERDE SERBEST MESLEK KAZANCI 1. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 26.6.2007 tarih ve 11669 sayılı özelgesi “Gelir Vergisi Kanunu'nun 66. maddesinin 5. bendi düzenlemesi gereğince, Vergi Usul Kanunu’nun 155. maddesinde sıralanan, serbest meslek erbabının işe başlama şartlarından en az ikisini taşıyan rehberler, serbest meslek erbabı sayılır. Bu duruma göre rehberlerin bir işverene veya işyerine bağlı olmaksızın kendi nam ve hesaplarına çalışmaları halinde serbest meslek erbabı olarak kabul edilmeleri gerekir. Öte yandan yine GVK’nın 66/5. maddesinde parantez içi hükümde Gelir Vergisi'nden muafiyet hali düzenlenmiştir. Muafiyet şartlarını haiz olmayan rehberlerin gerçek usulde Gelir Vergisi mükellefiyeti tesis ettirmesi gerekir. Gelir Vergisi'nden muaf olanlarda dahil olmak üzere rehberlere yapılan ödemeler üzerinden GVK’nın 94/2-b maddesi gereğince tevkifat yapılması gerekir. Aynı rehberden bir takvim yılında birden fazla hizmet alınması elde edilen kazancın serbest meslek kazancı olma niteliğini değiştirmemektedir. Bu kişilere ödeme yapan şirketlerin sorumluluğu ise rehberin Gelir Vergisi'nden muaf olup olmadığına bakılmaksızın ödemeler üzerinden tevkifat yapmakla sınırlıdır.” 2. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 18.5.2007 tarih ve 10312 sayılı özelgesi “GVK’nın 18. maddesinde Gelir Vergisi'nden istisna olan serbest meslek kazançları düzenlenmiştir. Bu maddeye göre nota halindeki eserlerin satılmasından, bunlar üzerindeki mevcut hakların devrinden, temlik edilmesinden veya kiraya verilmesinden elde edilen hasılat Gelir Vergisi'nden istisnadır. Eserlerin, neşir, temsil, icra ve teşhir gibi suretlerle değerlendirilmesi karşılığında elde edilen bedel ve ücretler de aynı şekilde istisna kapsamındadır. Ancak, bu ürünün GVK’nın 18. maddesinde yer alan ‘eser’ olarak nitelendirilebilmesi yani istisna kapsamında sayılabilmesi için bu ürünün, sahibinin özelliğini taşıması, özgün bir çalışma olması ve bunu hazırlayanın ‘müellif’ olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu hususun ilgili kişi tarafından tevsik ve ispat edilmesinin şart olduğu da tabidir. Ayrıca, bu faaliyetin arızi olarak yapılması da istisna kapsamında nitelendirilmesine engel teşkil etmez.” 3. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 20.4.2007 tarih ve 1929 sayılı özelgesi “Serbest meslek kazancının tespiti için hasılattan indirilebilecek giderler GVK’nın 68. maddesinde sıralanmıştır. Söz konusu maddeye göre kiralanan veya envantere dahil olan ve işte kullanılan taşıtların giderleri de hasılattan gider olarak düşülebilir. Bu hüküm gereğince; kiralanmış olan araca ilişkin (kiralama ve yakıt vs) giderlerin, kazancın elde edilmesi ve idamesi ile açık ve doğrudan bir bağının bulunması kaydıyla, serbest meslek kazancının tespitinde gider olarak indirilmesi mümkündür.” 4. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 3.4.2007 tarih ve 6311 sayılı özelgesi “GVK’nın 68. maddesinde sıralan giderler haricindeki harcamaların serbest meslek kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün değildir. Bu sebeplerle, işyeri ile ilgili elektrik, su ve telefon faturaları için ödenen gecikme zamlarının GVK’nın 68. maddesinde sıralanan indirilebilecek giderler arasında yer almadığı için, kazancın tespitinde gider olarak indirilmesi mümkün değildir.” 5. Adana Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 22.12.2006 tarih ve 3574 sayılı özelgesi “GVK’nın 68/8. maddesi gereğince, serbest meslek faaliyetleri dolayısıyla emekli sandıklarına ödenen giriş ve emeklilik aidatları, serbest meslek kazancı hasılatından indirim konusu yapılabilir. Bağ-Kur giriş keseneği ve primlerinin yıllık Gelir Vergisi beyannamesinde beyan edilen gelirden indirim konusu yapılabilmesi için bu primlerin Bağ-Kur’a fiilen ödenmiş olması yeterlidir. Bu primlerin döneminin veya ait oldukları yılın bir önemi olmayıp, ödeme ne zaman gerçekleştirilmiş ise indirim de o tarihte gerçekleştirilir. Bu hüküm ve açıklamalara göre 5458 sayılı Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun kapsamında yeniden yapılandırılarak ödenen Bağ-Kur giriş keseneklerinin ve primlerin (prim aslı kadar olan tutarı), söz konusu primlerin dönemine ve ait olduğu yıla bakılmaksızın fiilen ödendiği tarihte, yıllık beyanname ile beyan edilen gelirden indirim konusu yapılması mümkündür.” 6. Adana Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 15.6.2006 tarih ve 1711 sayılı özelgesi “Serbest meslek faaliyetinde kullanılmak amacıyla kredi kullanılarak satın alınan binek otomobile ait kredi faizlerinin, binek otomobilin envantere kayıtlı olması şartı ile kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkündür.”
http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=77993&YZR_KOD=158&ForArsiv=1 |