Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Av.Ali YÜKSEL/Av.Cihan AVCI - İşe başlangıç tarihinde anlaşmazlık (18.06.09) PDF Yazdır e-Posta
18 Haziran 2009

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2006/22652 E. 2007/7996 K. ve 21.03.2007 tarihli kararında davacı işçinin işe başlama tarihi hususunda taraflar arasında uyuşmazlık hâsıl olması durumunda uyuşmazlığın hangi esaslara göre çözülmesi gerektiğini belirtmiştir. Karar, işçilik alacağı davalarında çok sık şekilde görülen bir uyuşmazlık olan hizmet başlangıcına dair uyuşmazlığın hangi esaslara göre değerlendirilmesi gerektiğini belirtmesi açısından çok büyük önem arz etmekte olup, ilke mahiyetindedir.

İncelememize konu kararda, davacı, ihbar, kıdem tazminatı, fazla çalışma ve yıllık izin ücreti ile ücret alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içerisinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiştir.

Yerel mahkemenin kararı davalı işveren tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay temyiz talebi üzerine dosyayı incelemiş ve davalı yanın temyiz itirazlarını muteber bularak yerel mahkemenin kararını bozmuştur.

Yargıtay bozma ilamında öncelikle taraflar arasında işe başlama tarihi konusunda bir ihtilaf bulunduğunu ortaya koymuştur. Davacı 01.09.2001 tarihinde çalışmaya başladığını, 1 yıl 7 ay , tam sigortasız çalıştırıldığını iddia etmiş, davalı ise davacının sigortalı işe girişinin bildirildiği 01.04.2003 tarihinde çalışmaya başladığını savunmuştur. Yerel mahkemece davacının iddiasına itibar edilerek hüküm kurulmuştur. SSK işe giriş bildirgesinde işe giriş tarihi 01.04.2003 olarak gösterilmektedir. Davada dinlenen tek davacı tanığı ise beyanında işyerinde 2000 veya 2001 yılında çalışmaya başladığını, davacının ise kendisinden 2 veya 2.5 yıl sonra işe girdiğini, ancak bundan da tam emin olmadığını beyan etmiştir. Yargıtay, bu tanığın beyanının davacı işçinin işe başlama tarihinin ispatı açısından yeterli olmadığını, başka somut bir delil bulunmadığını belirtmiş ve yapılması gerekenin resmi ve yazılı belgelere itibar etmek olduğunu önemle vurgulamıştır.

Karar da açık şekilde görüldüğü üzere Yargıtay, özellikle hizmet süresinin başlangıcına ilişkin olarak taraflar arasında bir uyuşmazlığın bulunması halinde tanık beyanının yeterli olmayacağını belirtmiştir. Kaldı ki bu tanık dava konusu edilen hizmetin başladığı tarihten çok daha önce o işyerinde çalışmış bir kişinin tanıklığıdır. Bu şekilde davacı ile aynı dönemlerde birlikte çalışmamış kişinin, rivayete dayanan beyanları doğrultusunda hizmet iddiasının ispat edilmiş sayılması mümkün olamayacaktır. Öte yandan dava içerisinde dinlenen tanığın davacı ile aynı dönemlerde çalışması halinde durum ne olacaktır? Buna uygulamada bordro tanıklığı denmektedir. İşte bu şekilde davacının çalıştığını iddia ettiği süreçte bordrolu olarak dinlenen tanığın beyanına itibar edilerek davacının hizmet başlangıcına dair iddiaları kabul edilmektedir. Dolayısıyla resmi kayıtların aksine daha uzun bir kıdemin olduğuna dair iddiaların tanıkla ispatı mümkün olup, bu noktada tanığın vasıf ve sıfatı çok büyük önem arz etmektedir. Tanığın beyanları, bilgisine, görgüsüne ve tecrübesine dayanmalıdır. Duyuma ve tevatüre dayanan tanık beyanları ile daha fazla kıdemin olduğunun ispatı incelediğimiz Yargıtay kararında da görüleceği üzere mümkün olamayacaktır.

http://www.dunyagazetesi.com.tr/yazar.asp?authId=117