Varlık Barışı Kanunununbaşarı şansını olumsuz etkileyecek unsurları şunlardır.
Her şeyden önce kanun, beyan edilecek yurtdışı varlıklarla ilgili olarak kambiyo mevzuatı, gümrük hukuku ve karapara ile mücadele mevzuatı karşısında hiçbir koruma sağlamıyor, güvence vermiyor.
Kanundan yararlanacak olanların dikkat etmesi gereken en önemli nokta, beyan olunan değerlerle ilgili olarak 1.1.1998 öncesi dönemleri için vergi incelemesi ve tarhiyatı yapılamayacağıdır. Ancak bu değerlerin, örneğin beyan edilecek yurtdışı mevduatının veya kayıtdışı kalmış olduğu beyan edilen değerlerin 1998 yılı nemalarının sorgulanması ve vergi incelemesine konu edilmesi söz konusudur. Diyeceksiniz ki böyle şey olur mu? Olur. Çünkü 5917 sayılı kanun, 5811 sayılı Varlık Barışı Kanunu'nun konuya ilişkin 3. maddesinin 5. fıkrasının "bildirilen veya beyan edilen varlıklar nedeniyle 1.1.2008 tarihinden önceki dönemlere ilişkin hiçbir suretle vergi incelemesi ve vergi tarhiyatı yapılamaz" şeklindeki ilk cümlesinde bir değişiklik getirmiyor. Bu husus, ya unutulmuş ya da beyan edeceklere bir tuzak kurulmuş.
Bu nedenle varlık barışı uyarınca beyan olunacak değerler için ayrıca, 2008 yılı nemalarına ilişkin olarak pişmanlık bildirimi ile Gelir veya Kurumlar Vergisi beyannamesi vermek de gerekebilecek.
Kanun, beyan edilecek değerlerin ileride bulunacak matrah ve vergi farkları açısından dikkate alınmasını öngörüyor. Ancak burada da bazı sınırlamalar var. 2008 yılına ilişkin incelemeler, varlık barışının sağladığı bu vergisel avantajlardan yoksun tutulmakta. Yani 2008 yılı Gelir/Kurumlar Vergisi açısından bir matrah farkı bulunursa veya 2008 yılının herhangi bir dönemi için KDV'de matrah veya vergi farkı bulunursa, varlık barışı dolayısıyla beyan olunan ve vergilendirilen değerler, nazara alınmayarak cezalı tarhiyat söz konusu olacak.
Öte yandan Varlık Barışı Kanunu kapsamında beyan edilen ve vergilendirilmiş değerlerin 1.1.2008 öncesi dönemlere ilişkin olarak bulunacak matrah veya vergi farklarında nazara alınabilmesi için, 5811 sayılı kanun zamanında yani 28.2.2009'dan önce beyan olunan değerlerde incelemenin 22 Kasım 2008 tarihinden, 5811 sayılı kanunun 5917 sayılı kanunla yapılan süre uzatımından sonra beyan edilen değerler de ise 25 Haziran 2009'dan sonra başlamış olması gerekmekte.
Yani bu kanuna göre varlık beyan etmenin, bitmiş veya sürmekte olan incelemeler neticesi oluşan veya oluşacak matrah yahut vergi farklarına hiçbir etkisi yok.
Gelelim bize en çok sorulan soruya, yani mükelleflerin Varlık Barışı Kanunu'ndan yararlanarak bildirimde bulundukları veya beyan ettiği değer ve varlıkların, onları ileride cezalı tarhiyattan kurtardığı gibi hürriyeti bağlayıcı cezadan da kurtarıp kurtarmayacağına.
Vergi Usul Kanunumuzda hürriyeti bağlayıcı ceza ile cezalandırılan fiiller 359. maddede sayılmıştır. Bu fiiller kısaca, yanıltıcı veya sahte belge düzenlemek veya kullanmak, muhasebe hilesi yapmak, defter ve belgeleri ibrazdan kaçınmak, defter sayfalarını veya belgeleri tahrif etmek veya yok etmek, olmayan şahıslar adına hesaplar açmak gibi fiillerdir.
Bu fiillerin suç oluşturması, maddede "vergi ziyaı"nın varlığı koşuluna, vergi ziyaı sebebiyle cezalı tarhiyat yapılmış olunması gibi bir koşula bağlanmamıştır. Bu nedenle, bu fiiller neticesinde vergi ziyaı olmasa veya Varlık Barışı Kanunu uyarınca beyan edilen değer veya varlıkların mahsubu neticesinde vergi ziyaı yok sayılsa dahi, maddenin yaptırıma bağladığı fiiller neticesinde suç yine oluşmuş olacaktır. Bu nedenle inceleme elemanları, varlık beyanı sebebiyle tarhiyat önermeseler dahi, suç duyurusunda bulunabileceklerdir.
Olacakları tahmin ettiğim için önceden yazayım. Tahminimce, Maliye Bakanlığı bir genel tebliğle suç duyurusunda da bulunulmayacağını açıklayacaktır. Ancak bakanlığın bir genel tebliğle böyle bir düzenleme yetkisi olmadığı gibi, yapılırsa da kanuna aykırı düşeceği bize göre açıktır.
Bu durumda da sahte veya yanıltıcı belge kullananlar hakkında, Varlık Barışı Kanunu'ndan yararlanılması dolayısıyla cezalı vergi tarhiyatı yapılamasa dahi, yine suç duyurusunda bulunulacak ve hürriyeti bağlayıcı ceza yine söz konusu olacaktır.
Görüldüğü gibi kanun, çok fazla bir hak sağlamıyor. Üstelik halen vergi, ceza ve faiz borcu altında olanlara da bir avantaj getirmiyor. İhtilaflı borçlarda ihtilafları da ortadan kaldırmıyor.
Netice olarak varlık barışı, vergi barışına dönüşmedikçe, Hazine'nin de mükelleflerin de beklentilerinin karşılanması zor gözüküyor.
http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?YZR_KOD=156&HBR_KOD=125718 |