İhracatçıların "dahilde işleme" endişesi |
08 Ekim 2007 | |
Bazı çevrelerin ''Çıkış Planı'' olarak adlandırdığı, ekonomide önümüzdeki dönemde olası 'gelir artırıcı ve giderlerde verim artırıcı tedbirler' kapsamında, özellikle ithalatı azaltmaya yönelik önlem beklentileri, Dahilde İşleme Rejimi (DİR) ile dünyada rekabet gücü kazanan ihracatçıları tedirgin etti. Cari açıktaki artışı dikkate alarak, ithalatı yavaşlatmak için 'Ara ve hammadde ithalatının iç piyasaya yönlendirilmesine' dönük, yakında açıklanacak ''Acil Eylem Planında'' da olması muhtemel hazırlıklar kapsamında, DİR' de yapılacak bir kısıtlamanın, ihracatı olumsuz etkilemesinden endişe ediliyor. TÜRKTRADE Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Koçtürk, ithalatı düşürmek için Dâhilde İşleme Rejiminde (DİR) kısıtlama yapılması halinde, ihracattaki kaybın çok daha fazla olacağını öne sürdü. Koçtürk, DİR 'in ihracattaki önemine işaret ederken, ithalatın yüzde 15'i DİR kapsamında yapılırken, ihracattaki payın yüzde 50 olduğunu hatırlatarak, ''Ekonomik paketten, ithalata yönelik bir önlem değil, gerçekleştirilemeyecek hedeflerin revize edilerek, faizlerin aşağı çekilmesini bekliyoruz'' dedi. Artık ihracatçının hammaddesini nereden bulursa oradan aldığını, sınırların genişlediğini, buna engel olmanın mümkün olmadığını vurgulayan Koçtürk, şu bilgiye verdi: ''Bizim çalışmalarımıza göre, 2006 yılı itibariyle DİR kapsamındaki ithalatın toplam ithalattaki payı yüzde 15'i geçmiyor. İhracat ise yüzde 50'leri buluyor. Siz DİR ile hammadde ve yarı mamul gelmesin derseniz, yüzde 15-16 ithalatı düşürmeye çalışırsanız, öbür taraftaki ihracatı alt-üst ederseniz. Türk üreticisi o ürünü Türkiye'de rekabetçi fiyata bulsa zaten ithal etmez. DİR, Türkiye'deki sanayiciye suni teneffüs yaptıran bir uygulamadır. Bunun nedeni de uygulanan yüksek faiz politikasıdır. Yarı mamul ve hammadde üreticileri, enerji ve istihdam maliyetleri nedeniyle rekabet gücünü kaybetti. Bunun çözümü DİR kapsamındaki ithalatı kısmak değil, uygulanamayacak makro hedefleri gözden geçirip, realize edilmesi zor hedefler koşarak, aşırı yüksek faizler ödeyerek Türkiye'nin istihdam ve üretim gücüne darbe vurmamak gerekir.''
İTHALATIN VE YÜKSEK FAİZİN AVANTAJLARI... İthalattaki artışın ve uygulanan yüksek faizin ekonomiye sağladığı bazı avantajların bulunduğuna da işaret eden TÜRKTRADE Başkanı Serdar Koçtürk, girişte alınan vergiler nedeniyle bütçe gelirlerinin arttığını hatırlattı. Faizler yüksek tutularak döviz girdisi sağlandığını, döviz girince YTL' nin değerlendiğini kaydeden Koçtürk, şöyle devam etti: ''YTL değer kazanınca, enerji faturası YTL bazında düşüyor. Halka da 1,6 yerine 1,2 YTL maliyet üzerinden enerji satılıyor. Bir avantaj doğuyor. Enerji giderlerinin enflasyon içindeki payı nedeniyle, enflasyona politikasına uyuyor. Bunlar istihdam ve üretimi baltalamasına karşın, Merkez Bankası döviz rezervlerini daha kolay artırabiliyor. Merkez Bankası'nın rezerv politikasını yanlış bulmuyoruz, ama enflasyon öncelikli yüksek faiz politikasını yanlış buluyoruz.''
İTHALAT NEDEN KISITLANAMAZ? İthalatın 35 milyar dolarını enerji oluşturduğunu, büyümenin sürdürülmesi nedeniyle bu ithalattan vazgeçilemeyeceğini vurgulayan Koçtürk, 20-21 milyar dolarlık yatırım malı ithalatının da gelecek yıllardaki üretim açısından çok önemli olduğunu kaydetti. Değerli YTL' in yatırım malı ithalatı açısından da bir ''gizli sübvansiyon'' yararı sağladığını anlatan Koçtürk, ''Makina düşük kurdan ithal edilince yatırım açısından özendirici oluyor. YTL yüzde 40 değerliyse, yüzde 40 sübvansiyon demektir ve gelecek yıllardaki üretimin artması açısından önemli'' dedi. İthalat içinde tüketim malının payının yüzde 10-12 olduğunu hatırlatan Koçtürk, bu ürünlerin ithalatı sırasında çok yüksek vergi alındığını ve gelir sağlandığını hatırlatırken, Türk ekonomisinin büyüklüğü yanında bu tutardaki ithalatın fazla yer tutmadığına işaret etti. DİR kapsamında ara malı ve hammadde ithalatının kısılması halinde de ihracatın, dolayısıyla istihdamın çok defa fazla etkileneceğini vurgulayan Serdar Koçtürk, şöyle devam etti: ''Ekonomik paketle ithalatı azaltmak ve cari dengeyi sağlamak zor. Burada tamamen Merkez Bankası'nın faizlerine odaklanıp, makro dengeler açısından realize edilemeyecek hedeflerin yenilenmesi gerekiyor. Yüzde 4 enflasyon hedefi yerine yüzde 6-7 hedeflenip, daha gerçekçi politikalar uygulanabilir. Ekonomik paketten, ithalata yönelik bir önlem değil, gerçekleştirilemeyecek hedeflerin revize edilerek faizlerin aşağı çekilmesini bekliyoruz.''
''BU ŞARTLARDA, SÖZÜMÜZÜ TUTAMAYIZ Yıllık ihracatın bu yıl ilk defa 100 milyar doların üzerine çıktığını, bu nedenle ihracatçılar heyeti olarak Anıtkabir'i ziyaret ederek Atatürk'e ''ihracatı daha da artırma'' sözü verdiklerini hatırlatan TÜRKTRADE Başkanı Koçtürk, ''Biz 2008 için Atatürk'e söz verdik ama bu sözü verirken çok tedirgindim. Doların bugün 1,18'lere inmesi öngörülebilir bir şey değildi. Bu seviyelerde seyretmesi halinde, sözümüzün yerine getirilmesi şansını görmüyoruz, öngörülen hedefi tutturmak imkânsız'' dedi. Sektörlerde, kurdan kaynaklanan olumsuz etkilerini gidermek için bazı uygulamalar yapılabileceğini kaydeden Koçtürk, şu önerilerde bulundu: ''İthalattan alınan vergi ile bazı sektörlerde, kurun etkisini arındıracak destekler uygulamak lazım. Gümrüklerde o kadar yüksek miktarda fazla mesai ücreti alınıyor ki, bu ihracat için ikinci bir vergi haline geliyor. Mesainin toplam tutarı o kadar fazla ki yarısına Maliye Bakanlığı el koyup Hazine'ye irat kaydediyor. Bunun ithalattan alınması, ihracat işlemlerinde yarı yarıya düşürülmesi bir yöntemdir. Gıda sektöründe DFİF uygulaması etkili hale getirilebilir. Girdilerde fiyat istikrarı sağlanabilir. Enerji fiyatlarındaki artış, bütün sektörleri olumsuz etkiler. Kayıp kaçaklar azaltılarak, sektörlerin katma değerlerine göre, AB'ye uygun olarak farklılaştırılmış tarifeler uygulanabilir. İstihdam üzerindeki yükler azaltılmalı. Faiz lobisinin büyüklüğü azaltılarak, ihracatçıya hak ettiği yer verilmeli.''
DİR TEŞVİK DEĞİLDİR VESTEL Genel Koordinatörü ve TÜRKTRADE Yönetim Kurulu Üyesi Turan Erdoğan da, DİR' in bir teşvik değil, dünya ile yüzde 100 uyumlu bir uygulama olduğunu vurgularken, ''İthalatı azaltmak için bunun üzerinde oynamak, ihracatçıyı zor duruma düşürür'' dedi. Bütün ülkelerin ihracat amaçlı ithal edilen ürünler konusunda vergi istisnası sistemini uyguladığını, AB dışındaki bazı ülkelerde ise ayrıca destekler verildiğini anlatan Erdoğan, DİR konusunda şunları söyledi: ''DİR, AB'ye yüzde 100 uyumlu bir uygulama. AB dışı ülkelerde, üzerine ilave teşvikler bile veriyorlar. Burada ihracatçının cebine para falan girmiyor. Eğer bu malı 3. ülkeden ithal ediyorsanız, gümrüğünü girişte değil, AB'ye ihracat varsa çıkışta ödüyorsunuz. Eğer malı 3. ülkeden alıp 3. ülkeye satıyorsanız zaten vergi ödemiyorsunuz. Bu parasal bir teşvik değil, sadece bir kolaylık.'' Bazı durumlarda uygulamada suiistimallerin olabileceğinin düşünüldüğünü, ancak sistemin ihracat açısından son derece önemli olduğunu vurgulayan Erdoğan, o zaman sistemin değil, bunu suiistimal edenlerin üzerine gidilmesi gerektiğini kaydetti. ''DİR' in ithalatı artıran bir uygulama olmadığını'' ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti: ''Bir malı dünya fiyatından alabiliyorsanız, dünya pazarlarında söz sahibi olursunuz. Yoksa rekabet edemezsiniz. Bir takım korumalarla bazı malları pahalıya alırsanız, o zaman ihracat falan yapamazsınız. İthalat artıyor diye DİR uygulamasına bir sınırlama getirilmesi, durduk yerde ihracatçıya sorun çıkartır. Şu anda ihracatçıya zorluk çıkartacaklarını sanmıyorum. Öyle bir şey yapacaklarını düşünmüyorum. DİR ile oynanmasını sağlıklı bulmuyorum. İthalatı azaltmak istiyorlarsa, döviz kurları yükseltilmeli. Eğer döviz kurları yükselirse ithalat azalır. Bu kadar kuvvetli Türk parası ile ne yaparsanız yapın ithalat artar.'' Fiyat ve kalite tutturulursa ihracatçının her zaman yurt içinden mal teminini tercih edeceğini, ancak bazı mallarda bunun mümkün olmadığını anlatan Erdoğan, şunları söyledi: ''Örneğin bizim sık kullandığımız LCD ve plazma paneller var. Bunları zaten dünyada 4 tane şirket yapıyor. Türkiye'de yapılmayan bir şeyi yurtiçinden zaten sağlayamazsınız. Mesela çip de Türkiye'de üretilmiyor. Bu ithalata yapay zorluklar getirmek, sadece ihracatı zorlaştırır. Türkiye'de üretilmekte olan şeylerin de dünya fiyatlarında ve kalitesinde olmasını sağlamak lazım. Bu konuda biz üzerimize düşeni yapıyoruz. Manisa Organize Sanayi Bölgesi'nde sadece VESTEL' e çalışan 50'ye yakın kuruluş var. Biz onları teşvik ediyoruz, ama dünya skalasında üretmiyorsanız, mecburen ithal edeceksiniz. İthalatı zorlaştıralım derken ihracatı zorlaştırmayalım. İthalatı zorlaştırmanın en iyi ve pratik yolu, döviz kurlarını yükseltici tedbir almaktır. Yapay şeylerle ithalatı zorlaştırmak, kaş yapayım derken göz çıkarmak demek olur. Döviz kurları yükselirse, hem ihracatçının yüzü güler, hem de ithalat azalır. İthalatçı, dolar 1,3 YTL iken mala bağlantı yapıyor. Kur 1,2 YTL'ye düşünce ithalatçı bayram yapıyor, daha fazla getiriyor. Bunun ihracatçıya bir faydası yok. İhracatçı, bu malı satınca bedeli yine düşük kurdan alıyor.''
KDV İSTİSNASI ÖNEM KAZANIYOR DİR kapsamında, ihracatçılara, ihracatta kullanacakları ara mallarını gümrük vergisi ve KDV'den muaf olarak ithal etme imkanı sağlanıyor. DİR kapsamındaki ithalatın önemli bir bölümü AB'den yapılıyor. AB ile gümrük birliği olması nedeniyle, zaten bu ülkeden yapılan ithalata gümrük vergisi alınmıyor. Ancak yüzde 18 düzeyindeki KDV nedeniyle, imalatçı-ihracatçı DİR kapsamında ithalat yapıyor. Diğer taraftan, ara ve yatırım malı ithalatının üçüncü ülkelerden yapılması halinde bile Ortak Gümrük Tarifesi'ndeki (OGT) ortalama koruma oranının yüzde 4-5 düzeyinde olduğuna dikkat çekiliyor. Bu nedenle, imalatçı-ihracatçılar için, DİR, yüzde 18'lik KDV istisnası açısından önem taşıyor. Özellikle yurtiçinde üretimi olduğu halde fiyat nedeniyle ithal edilen hammadde ve yatırım mallarında, ihracat amaçlı üretim için KDV istisnası getirilmesi halinde bir avantaj yaratılabileceği belirtiliyor. Ancak, bunun kamuya önemli bir yük getireceği, özellikle vergi gelirlerinin azaldığı bir dönemde bunun mümkün olamayacağı kaydediliyor. Diğer taraftan, hem DİR kapsamındaki ithalatta hem de ihracatta önemli payı olan demir-çelik, otomotiv gibi sektörlerde, hammadde ve ara malı ithalatının bir zorunluluk olduğuna dikkat çekiliyor. Demir-çelik sektöründe, sektörün demir cevheri, hurda demir ihtiyacı hemen hemen tamamıyla ithalat ile karşılanıyor. Otomotiv sektöründe ise globalleşmiş firmalar faaliyet gösterdiği için, firmalar, üretim planına göre yatırım yapıyor. İstihdam ve ihracat açısından bu firmaların Türkiye'ye yatırım yapması daha önemli olduğu için, bunlara ithalat konusunda bir sınırlama getirmenin, ''yabancı yatırımların geleceği'' açısından riskli olacağı ifade ediliyor. Uzmanlar, bütün şikâyetlere rağmen, DİR kapsamındaki ithalatın toplam ithalat içindeki payının yüzde 15-20'ler civarında olmasına karşın, her birim ithalatın 2,4 birim ihracata dönüştüğüne dikkat çektiler. Yöntem sayesinde ''ucuz ithalat ile ihracatın finanse edildiğini'' belirten yetkililer, aksi takdirde ihracatın rekabet gücünü kaybedeceğini vurguladılar. Diğer taraftan, kamu sektörü tarafından yoğun olarak üretilen veya bulundurulan mallar, ihracatçılara, DİR kapsamında dünya fiyatlarından veriliyor. Burada maliyeti kamu kuruluşları üstleniyor. TÜRK ŞEKER, girdi olarak şeker üreten şirketlere, iç piyasa fiyatının 4'te birine şeker veriyor. Fazla alım yaptığı dönemlerde de TMO, dünya fiyatlarından buğday satıyordu. Ancak özel sektörün maliyet fiyatının altında satış yapması mümkün olmadığı için, sözgelimi, özel sektör şeker fabrikaları, DİR kapsamında şeker satışını tercih etmiyor.
|