Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Doğal Afetler Nedeniyle Oluşan Zayiatlar Sonucu Yapılması Gerekenler ve Hukuki Sonuçları PDF Yazdır e-Posta
18 Eylül 2009

Image

İstanbul ili İkitelli mevkiinde meydana gelen Sel baskını afeti sebebiyle mükelleflerinde için de bulunduğu geniş bir kitle etkilenmiş olup, sel baskını felaketinden etkilenen mükelleflerin daha sonra mali ve hukuki yönden karşılaşabilecekleri olası zorlukların asgariye indirilmesi amacıyla hazırlanan çalışma,

1. Mücbir Sebep Hali

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 13. maddesinde mücbir sebep halleri sayılmış olup, vergi ödevlerinin yerine getirilmesine engel olacak yangın, yer sarsıntısı ve su basması gibi afetler, mücbir sebep hali olarak kabul edilmiştir.

VUK’nun 15. maddesinde ise mücbir sebeplerden herhangi birinin bulunması halinde bu sebep ortadan kalkıncaya kadar sürelerin işlemeyeceği, bu takdirde tarh zamanaşımının işlemeyen süreler kadar uzayacağı hüküm altına alınmıştır.

Mücbir sebep hallerinde, mücbir sebebin başladığı tarih ile ortadan kalktığı tarih arasında geçen süreler, süreden sayılmamakla beraber, belli bir bölge veya bölgenin bir kısmını etkileyen yangın, deprem, su basması gibi genel karakter taşıyan tabi afetlerde vergi ödevlerinin yerine getirilmesi bakımından mücbir sebep halinin başlangıç tarihi bilinmekte ise de sona erdiği tarihin tespiti mükellefler yönünden güçlük arz etmektedir.

Bilindiği üzere, VUK’un 14. maddesinde kanunda açıkça yazılı olmayan hallerde sürenin idarece belirleneceği hükme bağlanmış, aynı kanunun 15. maddesinde Maliye Bakanlığı, mücbir sebep sayılan haller nedeniyle; bölge, il, ilçe, mahal veya afete maruz kalanlar itibarıyla mücbir sebep hali ilân etmeye ve bu sürede vergi ödevlerinden yerine getirilemeyecek olanları tespit etmeye yetkili kılınmış, bu yetkinin vergi türleri ve işyerleri itibarıyla; beyannamelerin toplulaştırılması, yeni beyanname verme süreleri belirlenmesi ve beyanname verme zorunluluğunun kaldırılması şeklinde de kullanılabileceği hüküm altına alınmıştır.

Diğer taraftan bu hükmün uygulanması için mücbir sebebin malum olması veya ilgililer tarafından ispat veya tevsik edilmesi gerektiği düzenlenmiştir.

Düzenlemede malum olması ifadesi yer bulmuş olmasına karşılık, yapılan düzenleme ve açıklamalarda olayın hangi durumlarda malum olarak kabul edileceği açıklanmamıştır. Ancak, idare geçmiş dönemlerde yaşanan 17 Ağustos 1999 deprem felaketi ve 17 Aralık 2001 İzmir ilinde vukuu bulan sel felaketi sebebiyle özel düzenlemeler yapmıştır.

Mücbir sebep olması sebebi ile mücbir sebep halinin ortadan kalktığı tarihin diğer bir ifade ile işlemeyen mücbir sebep süresinin idarece tespit edilmesi gerekliliğine karşılık, şu an için yapılmış özel bir düzenleme olmaması sebebiyle mükelleflerin ispat ve tevsik yükümlüğü olduğu kanaatindeyiz.

2. İspat Külfeti

VUK’nun 15. maddesinde belirtilen mücbir sebebin ispat veya tevsik edilmesi işlemi Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı İl Müdürlükleri, -kurulmuşsa- kriz masası, Hasar Tespit Komisyonu, İtfaiye Müdürlükleri veya ilgili diğer kurumlardan alınacak yazı ile yapılabilecektir.

3. Vergi Borçlarının Terkini

Bilindiği üzere Vergi Usul Kanunu’nun 115. maddesinde belirtilen tabii afetler yüzünden;

Varlıklarının en az üçte birini kaybeden mükelleflerin bu afetlerin zarar verdiği gelir kaynakları ile ilgili bulunan vergi borçları ve vergi cezaları;

Mahsullerinin en az üçte birini kaybeden mükelleflerin afete maruz arazi için zararın tahakkuk ettiği hasat ve devşirme zamanına tesadüf eden yıla ait olarak tahakkuk ettirilen arazi vergisi borçları ve vergi cezaları;

Maliye Bakanlığı’nca zararla orantılı olmak üzere kısmen veya tamamen terkin olunabilmektedir. İl-ilçe idare kurulları yaptırılacak tahkikat üzerine zarar derecesini ve ilgili bulunduğu gelir kaynağını tespit etmektedirler.

Tabii afetlere uğrayan mükelleflerin terkin işlemleri ile ilgili geniş açıklamalar 1 Sıra Numaralı VUK Genel Tebliği’nde yer almış bulunmaktadır. Söz konusu Genel Tebliğin 3 numaralı bölümünde belirtildiği üzere terkin kapsamına giren ve vergi borcu bulunan mükelleflerin müracaatta bulunmalarını temin bakımından mutat vasıtalarla gerekli duyurular yapılacak, afete maruz kaldığı vergi dairesince bilinen mükelleflere de müracaatları beklenmeksizin terkin beyannameleri tevdi edilerek beyanda bulunmaları sağlanacaktır.

Buna göre, afete uğrayan mükelleflerce vergi dairelerinden temin edilecek terkin beyannamelerinin 1 numaralı tablosu doldurularak ilgili vergi dairesine müracaat edilecektir.

4. Ödeme Sürelerinin Belirlenmesi

Vergi Usul Kanununun 111. maddesinin 5. fıkrasında ödeme zamanları düzenlenmiş olup, mücbir sebeplerle gecikme hallerinde vade, uzayan sürenin bittiği gün olarak belirlenmiştir. Diğer taraftan, 500’den fazla mükellefi olan vergi dairelerine para yatırmak bakımından mükelleflere, vadenin bitmesini takip eden tarihten başlayarak 15 gün içinde gün belli etmeye Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıştır.

Ayrıca, mücbir sebep hali ilân edilen yerlerdeki mükelleflerin, bu Kanun kapsamında olup, ödeme süresi afet tarihinden sonraya rastlayan her türlü vergi, ceza ve gecikme faizleri ile bu Kanunun 15. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca verecekleri beyannamelere istinaden tahakkuk ettirilen vergilerin ödeme sürelerini, vadelerinin bitim tarihinden itibaren azamî bir yıl süreyle uzatmaya ve bu yetkiyi bölge, il, ilçe, mahal ve afetten zarar görenler ile afetten zarar görme derecesi veya vergi türleri itibarıyla farklı süreler tespit etmek suretiyle de kullanabilmeye Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıştır.

Dolayısıyla mükellefler bu hüküm kapsamında ödeme günü belirlenmesini de idareden talep edebileceklerdir.

5. Defter ve Belgeleri Tabii Afet Nedeniyle Zayi Olanlar

Tabii afet nedeniyle defter ve belgeleri zayi olan mükellefler öncelikle bu durumu mahkeme kararıyla belgelemeleri gerekmektedir. Türk Ticaret Kanunu’nun 68. maddesi uyarınca; defter tutmak mecburiyetinde bulunan kimse ve işletmeye devam eden haleflerinin, defterleri son kayıt tarihinden ve saklanması mecburi olan diğer hesap ve kağıtları tarihlerinden itibaren on yıl saklama mecburiyetleri bulunmaktadır.

VUK’na göre defter tutmak mecburiyetinde olanlar;

- VUK 253. maddesi kapsamında tuttukları defterlerle üçüncü kısımda yazılı vesikaları, ilgili bulundukları yılı takip eden takvim yılından başlayarak beş yıl süre ile muhafaza etmeye,

- VUK 256. maddesi kapsamında muhafaza etmek zorunda oldukları her türlü defter, belge ve karneler ile vermek zorunda bulundukları bilgileri istenildiğinde ibraz ve inceleme için arz etmeye,

zorunludur.

Aynı kanunun 30. maddesinin 3. bendine göre defter ve belgeler vergi incelemesine yetkili olanlara herhangi bir sebeple ibraz edilmezse, 4. bendine göre defter kayıtları ve bunlarla ilgili vesikalar vergi matrahının doğru ve kesin olarak tespitine imkân vermeyecek derecede noksan, usulsüz ve karışık olması dolayısıyla ihticaca salih bulunmazsa vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitinin mümkün olmadığı kabul edilir ve re’sen vergi tarhına gidilir.

Diğer taraftan VUK 373. maddesi kapsamında mücbir sebeplerden herhangi birinin vukua geldiği malum ise veya tevsik ve ispat olunursa vergi cezası kesilmeyeceği hüküm altına alınmıştır.

Bir tacirin saklamakla mükellef olduğu defter ve kâğıtların; yangın, su baskını veya yer sarsıntısı gibi bir afet sebebiyle ve kanuni müddet içinde ziyaa uğraması durumunda, ziyaın öğrenildiği tarihten itibaren on beş gün içinde ticari işletmenin bulunduğu yerin salahiyetli mahkemesine başvurarak durumu mahkeme kararıyla belgelemeleri gerekmektedir. Burada yer alan süre hak düşürücü süre olması sebebiyle özel bir önem arz etmektedir.

Bu şekilde defter ve belgeleri zayi olan mükelleflerin gelir ve kurumlar vergilerinin beyanları sırasında;

- Dönem başından mücbir sebep halinin sona ermesine tekabül eden kıst döneme ilişkin matrahları takdir komisyonlarınca belirlenecektir

- Mücbir sebep halinin sona erme süresinden dönem sonuna kadar olan kıst döneme ilişkin matrah, tasdik edilmiş olan yeni defterlere göre mükelleflerin kendilerince tespit edilecektir.

2010 yılında verilecek gelir ve kurumlar vergileri beyannamelerinde beyan edilecek matrah yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde tespit edilen matrahtan oluşacaktır.

Faaliyetlerine devam eden mükelleflerin en kısa sürede yeni defter tasdik ettirecekleri tabidir.

Diğer taraftan KDV Kanununun 34. maddesi gereğince mükelleflerin mal ve hizmet alışları sırasında ödedikleri Katma Değer Vergilerini belgelemeleri ve bu vesikaların kanuni defterlere kaydedilmesi şartı getirilmiş olup, emsal yargı kararlarında "mücbir sebepler"le olsa bile KDV’nin indirilebilmesinin ve gereğinde iadesinin kabulü için KDV’yi içeren belgelerin ibrazının zorunlu olduğu kabul görmüştür.

Dolayısıyla mal ve hizmet alışı yapılan yerlerden alış belgeleri suretlerinin temin edilmesi ve indirilen KDV’nin doğruluğunun belgelerle ispat edilmesi gerekmektedir. Bu şartın yerine getirilmediği durumlarda mükelleflere vergi iadesi yapılmayacağı gibi, iade edilen KDV geri alınabilecek ve indirilmiş vergiler ikmalen tarh edilerek istenebilecektir. Ancak mükelleflere VUK 373. maddesi hükmü gereği ceza uygulanmaz iken gecikme faizi tahsil olunabilecektir.

6. İşletme Aktifinde Kayıtlı Emtia ve Amortismana Tabi İktisadi Kıymetlerin Zayi Olmasının Hukuki Sonuçları

6.1. Vergi Usul Kanunu (VUK) Açısından

Vergi Usul Kanunu’nun 278. maddesinde; yangın, deprem ve su basması gibi afetler yüzünden veyahut bozulmak, çürümek, kırılmak, çatlamak, paslanmak gibi haller neticesinde işletme içi veya dışındaki iktisadi kıymetlerinde önemli bir azalış vaki olan emtia ile maliyetlerinin hesaplanması mutad olmayan hurdalar ve döküntüler, üstüpü, deşe ve ıskartaların emsal bedeli ile değerleneceği belirtilmiş olup, madde hükmünce zayi olan mallara, vergi kanunları açısından kıymeti düşen mallarla ilgili hükümler uygulanacağından, söz konusu mallar için emsal bedelle ilgili olarak VUK’nun 267. maddesindeki “Takdir Esası” hükümlerinin tatbik edilmesi gerekmektedir.

Takdir esasına göre emsal bedeli, takdir komisyonunca belirlenir. Dolayısı ile değeri düşen malların emsal bedeli mükellefler tarafından takdir komisyonundan talep edilmesi gerekmektedir. Mükellefler, değeri düşen mallarının emsal bedelinin tespiti için ilgili oldukları vergi daireleri aracılığı ile ya da bağlı oldukları vergi dairesini ve hesap numarasını belirtmek suretiyle, defterdarlıklara başvurarak, takdir komisyonları aracılığı ile takdir yapılmasını istemelidirler.

Beyanname verme süresinin sonuna kadar takdir komisyonu kararının alınamaması durumunda değeri düşen malların emsal bedel ile değerlenmesi mümkün değildir. Ancak hesap dönemi sonuna kadar takdir komisyonuna emsal bedelin takdiri için başvurulması fakat beyanname verme süresinin sonuna kadar takdir komisyonu kararının alınamaması durumunda, ihtirazi kayıtla beyanname verilmesi ve takdir komisyonu kararına göre daha sonra malların değerinde meydana gelen düşmeye isabet eden vergi tutarının geri alınması mümkündür.

6.1.2. Zayi Olan Amortismana Tabi İktisadi Kıymetler

Anılan Kanun’un 317. maddesinde, yangın, deprem, su basması gibi doğal afetler neticesinde değerini tamamen veya kısmen kaybeden amortismana tabi iktisadi kıymetler için mükelleflerin müracaatları üzerine ve ilgili bakanlıkların da mütalaası alınmak suretiyle, Maliye Bakanlığı’nca her işletme için işin mahiyetine göre ayrı ayrı belli edilen "fevkalade ekonomik ve teknik amortisman nispetleri"nin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.

Ancak Maliye Bakanlığı sigortalı sabit kıymetler için fevkalade amortisman uygulanmasının mümkün olmadığı görüşündedir.

Söz konusu düzenleme ve Maliye Bakanlığının yaklaşımı çerçevesinde, doğal afetler nedeniyle sigortalı olmayan amortismana tabi iktisadi kıymetleri zarar gören mükelleflerin vergi dairesine fevkalade amortisman oranı belirlenmesi talebi ile başvurması gerekmektedir.

6.2. Gelir (GVK) ve Kurumlar (KVK) Vergisi Kanunları Açısından

İşletme aktifinde kayıtlı emtia ve amortismana tabi iktisadi kıymetlerde kısmen veya tamamen meydana gelen değer kaybının zarar yahut gider olarak kayıtlara intikal ettirilebilmesi için, oluşan değer kaybının normal ticari faaliyet içinde ya da doğal afetler nedeniyle meydana gelmesi tevsik ve ispat olunması gerekmektedir. Aksi takdirde oluşan gider ve zararların vergi matrahının tespitinde indirim kalemi olarak kabul edilmesi mümkün bulunmamaktadır.

6.3. Katma Değer Vergisi Kanunu Açısından

Genel prensip olarak; nihai tüketiciye teslim aşamasına ulaşmadan zayi olan emtia ve değerlerini tamamen kaybeden amortismana tabi iktisadi kıymetler için yüklenilen KDV’nin indirimi mümkün olmadığı gibi, hesaplanan KDV olarak ilgili dönem beyannamesinde de düzeltme yapılması gerekmektedir.

Ancak, KDVK’nun 30. maddesi c bendinde özel bir düzenleme yapılarak; deprem, sel felaketi ve Maliye Bakanlığı’nın yangın sebebiyle mücbir sebep ilân ettiği yerlerdeki yangın sonucu zayi olan mallara ait katma değer vergisinin mükellefin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden indirilebileceği hüküm altına alınmıştır. Dolayısı ile mücbir sebep hali tevsik ve ispat olunursa KDV ile ilgili yapılacak bir düzeltme bulunmamaktadır.

Bu hallerin dışında zayi olan mallara ait yüklenilen KDV’nin ise hesaplanan KDV’den indirimi mümkün bulunmamaktadır.

6.4. Sigorta Şirketlerinden Yapılacak Tazmin Tahsilâtları

6.4.1. Hasarlı Malların Sigorta Tazmini


VUK’nun 330. maddesi çerçevesinde, emtialarda vukua gelen zayiat dolayısıyla alınan sigorta tazminatları bunların değerlerinden fazla olursa bu fazlalığın kara alınacağı hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla elde edilen tazminat bedellerinin gelir olarak kayıtlara intikal ettirilmesi gerekmektedir.

6.4.2. Amortismana Tabi İktisadi Kıymetlerin Sigorta Tazmini

VUK’nun 329. maddesinde amortismana tabi malların sigorta tazmini hususu düzenlenmiş olup, söz konusu madde hükmü çerçevesinde Yangın, deprem, sel, su basması gibi afetler yüzünden tamamen veya kısmen ziyaa uğrayan amortismana tabi iktisadi kıymetler için alınan sigorta tazminatı bunların değerinden (net defter değerinden) fazla olduğu takdirde fark gelir olarak kayıtlara alınabileceği gibi, ziyaa uğrayan malların yenilenmesi işin mahiyetine göre zaruri bulunur veya bu hususta işletmeyi idare edenlerce karar verilmiş ve teşebbüse geçilmiş olursa, bu takdirde tazminat fazlası yenileme giderlerini karşılamak üzere, pasifte geçici bir hesapta azami üç yıl süre ile tutulabilecektir.

Bu süre içinde kullanılmamış olan tazminat farkları kara ilave edilecektir. Yukarıdaki esaslar dahilinde yeni değerlerin iktisabında kullanılan tazminat fazlası, yeni değerler üzerinden bu Kanun hükümlerine göre ayrılacak amortismanlara mahsup edilir. Bu mahsup tamamlandıktan sonra itfa edilmemiş olarak kalan değerlerin amortismanına devam olunur.pwc