Bumin Doğrusöz - Banka mevduatlarına haciz (29.10.2007) |
29 Ekim 2007 | |
Vergi cephesinde geçen haftanın en önemli gündem maddesi, vergi daireleri tarafından vergi borçlularının banka hesaplarına uygulanan hacizlerdi. Gazetemizin de gündeme taşıdığı haberlere göre hesaplara bu kapsamda uygulanan haciz sayısı 130 bin civarında. Bu uygulamanın hukukiliği, haklılığı, neler yapılabileceği konusunda bize de çok sayıda okur mail'i, tanış sorusu geldi. Dolayısıyla konuyu köşemize taşımak, adeta zorunlu hale geldi. Maliyenin yaptığı bu uygulama, haksız işlemlerin dışında, hiç şüphesiz 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da yasal dayanağa sahip. Ancak hak, kanun ve hukuk farklı kavramlar. Aniden başlatılan bu uygulama, pek hukuk devleti kavramıyla, hukuki güvenlik ilkesi ile bağdaşmıyor. Hukuk devletlerinde kişiler sürprizlerle karşılaşmazlar. En azından, bu şekilde bir toplu uygulama yapılmadan önce, bir bildirim, bir açıklama ile uyarılırlar. Mükellefin tek borcu, vergi borcu değildir. Başkaca borçları, verilmiş çekleri, kendilerine göre ödeme ve nakit akış planları vardır. Bir gecede 130 bin mükellefin planları silinemez. Nitekim çekleri dönenleri, bu yüzden piyasadan kaybolmak durumunda kalanları, hacizler dolayısıyla kredibilitesini yitirenleri burada aktarmaya gerek yok, zaten gazeteler yazıyor. Bize gelen yakınmaların büyük kısmı, mükelleflerin mahsup dilekçeleri olmasına rağmen uygulanan hacizler. Bazı haciz yazılarında ise mükellefin borç miktarı belirtilmemesi dolayısıyla borcun çok daha fazlasını içeren mevduatların haczedilmesi de bir başka yakınma konusu. Yakınmaların bazıları ise zamanaşımına uğradığı görülen 8-10 yıllık borçlar için yapılan hacizler ile ödeme emriyle istenmesi gerekmesine rağmen ödeme emri dahi tebliğ edilmemiş borçlar için uygulanan hacizlerle ilgili. Bütün bunlar, vergi idaresinin sorumluluğunu gerektiren, mükelleflerin bu yüzden uğradıkları maddi ve kredibilite yitirme gibi manevi zararları için tazminat isteme haklarının doğumuna yol açan uygulamalardır. Hele bazı olaylar, idareye güveni daha da sarsmıştır. Bazı güvenilir ve iyi niyetli, ancak çeşitli sebeplerle ödeme sıkıntısı içinde olan mükelleflere bazen vergi dairesi müdürleri kendi takdir hakları ile yıl aşılmaması kaydıyla üç veya beş taksitte ödeme kolaylığı sağlayabilmektedir. Bu yol tecil ve taksitlendirme yolundan daha avantajlıdır. Çünkü tecil müessesesi, faize de faiz yürütülmesini öngörmesi ve idarenin de katılmadığımız bir görüşle - bu faizlerin gider yazılmasını kabul etmemesi sebepleriyle- mükelleflere yardımcı olan bir müessese değildir. Şimdi idare ile mükellefler arsındaki güvene dayalı bu ilişki ve uygulama, müdürleri de zor durumda bırakmış ve itibarları zedelenmiştir. Sorunun asıl can alıcı noktası, idarenin bu işlemlerine karşı nelerin yapılabileceği noktasındadır. İdarenin bu işlemlerine karşı tek yol, yargı yoludur. Hacizlerin vergi borçlarından kaynaklanması dolayısıyla görevli mahkeme, vergi mahkemeleridir. İdare tarafından uygulanan hacizlere karşı dava açma süresi haczin türüne göre değişmektedir. Çünkü ihtiyati hacze karşı dava açma süresi 7 gün, kesin hacze karşı dava açma süresi ise 30 gündür. İdare, uyguladığı haciz ister ihtiyati haciz isterse kesin haciz olsun, borçluya bir haciz bildirimi ile haczi tebliğ etmek zorundadır. Süre bu tebliğden itibaren işlemeye başlayacaksa da haczi öğrenme tarihinden itibaren, yine bu sürelere uyularak açılacak davalar da geçerlidir. Dava sebepleri, haczin türüne ve olayın özelliklerine göre değişecektir. Bu davalarda yürütmeyi durdurma kararı istenilmesi önemlidir. Çünkü mahkemece yürütmeyi durdurma kararı verilmesi halinde idare, haczi kaldırmak, parayı iade etmek durumundadır. Bize en çok sorulan sorulardan biri de haciz yazısının bankaya ulaşmasından sonrasını da kapsayıp kapsamadığı noktasında. Haciz yazılarının, haczin uygulandığı hesaba, uygulamadan sonra gelecek paraları kapsaması söz konusu olamaz. Ancak hukukumuzda alacak haczi yapılması mümkünse de onun uygulanma usulü bazı farklılıklar içermektedir. İdare tarafından mükellef hakları sağlanmadan yapılan bu toplu haciz uygulaması, göründüğü kadarı ile mükellef idare ilişkisini zedelemiştir. Bazı olaylarda banka ile mevduat sahibi arasındaki ilişkilerde de gerginliğe yol açılmıştır. İleride haksız uygulamalarla karşılaşmaktan korkan pek çok mükellef parasını yutdışında veya bankacılık sistemi dışında tutma arayışına itilmiştir. Uygulama Hazine açısından para toplanması yönüyle başarılı görülebilir. Ancak olaya özellikle mükellef hakları yönünden bakarsak, hukuk devleti ve idarenin saygınlığı açısından “artılar” içerisine yazılacağından ciddi kuşkularım var.
http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=82093&YZR_KOD=156&ForArsiv=1 |