adat |
Faiz formülündeki ana para miktarı ile gün sayısının çarpımınından elde edilen rakamdır. |
aidiyet |
Bağlılık, bir yere ait olma. |
akim |
Bitirilemeyen, sonuçsuz. |
an'ane |
Gelenek, görenekler. |
arızi |
Geçici, devamlı olmayan. |
ariyet |
Bir malın geri alınmak üzere, karşılıksız olarak bir başkasının kullanımına bırakılmasıdır. |
atıl |
Çalışmayan, boşta olan. |
avdet |
Dönmek, geri gelmek. |
ayniyat |
Kullanılmaya müsait para ile ifade edilebilen şeylerdir. |
bakiye |
Artık, artan, kalan, geri kalan şey. |
beher |
Her biri, her. |
butlan |
Geçersiz olmak, hükümsüzlük. |
caiz |
Geçerli, olası, mümkün. |
cari |
Mevcut, geçerli olan. |
cebri |
Zorlayıcı, isteği dışında yaptırılan. |
cihet |
Yön, yan, taraf |
coberlik |
Kendi nam ve hesabına, borsaya kayıtlı olan hisse senedi ve tahvil alım satımı yapmak |
cüz |
Bütünün parçası, bölüm. |
defaten |
Tek seferde, bir defada, birden. |
delalet |
Kanıt olmak, göstermek, aracılık. |
derc |
Dahil etmek, katmak. |
dermeyan |
Görünürdeki, ortada olan. |
derpiş |
Gözönünde bulundurulan, öngörülen. |
deruhde |
Üzerine alma, üstlenme. |
ehven |
Uygun, ucuz, daha iyi olan. |
emare |
Gösterge, belirti, iz. |
emtia |
Ticari mal, eşya. |
esham |
Hisse senetleri |
evsaf |
Nitelik, sıfat, betimleyici özellikler. |
fahiş |
Haddinden fazla olan, aşırı. |
fasid |
Bozulma, geçersiz. |
fire |
Üretim sürecinde kullanılan hammaddelerin toz ve ufak parçalar şeklinde veya buharlaşma yoluyla fiilen yok olması hali. |
fiyat endeksleri |
Malların dönem içindeki veya belli bir zamandaki fiyatlarını 100 olarak alıp, bundan sonraki fiyatları buna oranlayarak diğer senelerdeki değerlerini bulmak yoluyla hesap edilir. |
gaybubet |
Kaybolma, yokluk, gözönünde olmama. |
gayrimenkul |
Taşınmaz. |
gıyab |
Hazır ve mevcut bulunmama, yokluk, arkasından. |
haiz |
Bir şeyi elinde bulundurmak, maliki olmak. |
halel |
Bozma, eksilme. |
harcırah |
Ödenmesi gereken yol masrafı, gündelik, aile masrafı ve yer değiştirme masrafından birini, birkaçını veya tamamı. |
havi |
İçinde bulunduran, kapsayan. |
hibe |
Bağışlamak, karşılıksız vermek. |
hilaf |
Ters, karşıt, aykırı. |
hitam |
Sonuncu, nihai olan. |
huzur hakkı |
Kenar başlığı “Huzur Hakkı” olan TK m. 333 uyarınca, “Aksine esas mukavelede hüküm olmadığı takdirde, idare meclisi azalarına her toplantı günü için bir ücret verilir. Ücret miktarı esas mukavelede tayin edilmemişse umumi heyetçe tayin olunur.” Bu hak yönetim kurulu üyelerine, ortaklığın karlılığı ya da performanslarından bağımsız, sadece toplantıya katılmaları nedeniyle ödenen bir ücrettir. |
hülasa |
Özet, öz, sadeleştirilmiş şekli. |
hüsniyet |
İyi niyet, dürüstlük. |
ıskat |
Düşürme, silme, hükümsüz kılma. |
ıttıla |
Bilgi edinme, duyma, öğrenme. |
iaşe |
Beslemek, bakmak, geçimini sağlamak. |
ibate |
Barındırmak. |
ibraz |
Senet hamilinin senedi muhatab veye borçluya göstermek yoluyla ödenmesini istemesine denir. |
ifa |
Borç ilişkisinin konusu olan edimin borçlu tarafından alacaklıya karşı yerine getirilmesidir. |
icar |
Kiralamak. |
icmal |
Özet, kısaltma anlamlarına gelen icmal, günlük işlemlerin türlerine göre ve toplu olarak gösterimi için hazırlanan cetvellerdir. |
ifraz |
Bütünü bölme, parçalara ayırma. |
ifsad |
Bozma, karışıklık çıkarma. |
ifşa |
Ortaya çıkarmak, duyurmak. |
ihdas |
Meydana getirme, ortaya çıkarmak. |
ihtiyat |
Tedbirli davranmak. |
ikmal |
Tamamlama, sonlandırma. |
ikrazat |
Borç verilen para. |
iktibas |
Alıntı, esinlenme. |
iktifa |
Yetinme, yeterli bulma. |
iktisap |
Edinmek, kazanmak. |
iktiza |
Gerekli olmak, işe yaramak. |
ilga |
Yürürlükten kaldırmak, hükümsüz kılmak. |
illiyet |
İlgi, sebep, bağlantı. |
iltibas |
Birbirine çok benzeyen iki şeyin karışması, andırışma. |
infisah |
Hükümsüz bırakmak, feshetme, ayrılma. |
in'ikat |
Anlaşma, kararlaştırma, birleşim. |
intifa hakkı |
Kişisel irtifak (dayanma) haklarından sayılan intifa hakkı, sahibine konusu üzerinde tam yararlanma hakkı verir. Bu hak, taşınır ve taşınmaz mal olabilir, bir mamelek veya herhangi bir hak olabilir (MK mad. 794). |
irat |
Getiri, kazanç, edinim. |
irtifak hakkı |
Taşınmaz lehine irtifak hakkı, bir taşınmaz üzerinde diğer bir taşınmaz lehine konulmuş bir yük olup, yüklü taşınmazın malikini mülkiyet hakkının sağladığı bazı yetkileri kullanmaktan kaçınmaya veya yararlanan taşınmaz malikinin yüklü taşınmazı belirli şekilde kullanmasına katlanmaya mecbur kılar. (Yeni MK mad.779) |
irtikab |
Rüşvet almak, kişinin hakkı olmayanı hile ile alması. |
isnad |
Dayanmak, dayandırmak, yükletilmek, ilişkilendirmek. |
istihkak |
Hakediş, kazanılan şey. |
istihlak |
Tüketmek, boşa harcamak, bitirmek. |
istihsal |
Üretim, elde etme. |
istikraz |
Borç almak. |
istilzam |
Gerektirmek, lazım gelmek. |
istimlak |
Kamulaştırmak, kamu kurumunun bir mala bedelini ödemek suretiyle zorla el koymasıdır. |
istinaf |
Kelime olarak söz başlangıcı, yeniden başlamak anlamlarına gelen istinaf, "istinaf mahkemeleri" olarak dava mahkemelerinin verdiği hükümlerin bozulmasını istemek üzere bir üst mahkemeye gönderilmesidir. |
istisna |
Vergiye tabi olması gereken bir vergi konusunun vergiden hariç tutulması, vergilendirilmemesidir. |
iştira |
Senet kırdırma yani senedin vadesinden önce banka tarafından satın alınması işlemidir. |
ivaz |
Bedel, karşılık. |
kain |
Bulunan, olan. |
karine |
Delil, belirti, ipucu, tersi ispat edilene kadar geçerli sayılan hukuk kuralı. |
karz |
Hukuk dilimizde; ödünç verenin, bir miktar para veya misli eşyanın mülkiyetini ödünç alana geçirme ve ödünç alanın da sözkonusu miktarı geri verme borcu altına girdikleri sözleşmedir (BK mad. 306). |
kayyum |
Kanuni mümessilliğin başlıca çeşitlerinden olan kayyım, kanunda yazılı hallerde ilgililerin müracaatı üzerine sulh mahkemesince tayin edilen kimseye verilen addır. |
kebir |
Büyük |
konkordato |
Mali durumu kötüleşen borçlunun borçlarını ödeme şartları hakkında alacaklılarının çoğunluğu ile yaptığı ve diğer alacaklıları da bağlayan anlaşmadır. |
konsinyasyon |
Başkasına ait malları emaneten bulundurup onların nam ve hesabına satan müesseselerin yaptıkları işlemlere denir. |
konşimento |
Taşıma senedi olarak da adlandırılan konşimento, üzerinde yükleyici ve alıcı bilgilerinin bulunduğu, yükün nakliyeci tarafından teslim alındığını gösteren belgedir. |
lafz |
Söz, sözle. |
mahcuz |
Mahkemece rehin altına alınmış, haczedilen şey. |
mahdud |
Sınırlı, belirli. |
mahsub |
Hesabedilmiş, hesaba dahil edilmiş, bir miktarın hesaptan düşülmesi. |
maktu vergi |
Herkesten belli bir tarifeye göre eşit olarak alınan sabit miktarlı vergilere verilen isimdir. |
malik |
Eşyanın sahibi olan, elinde bulunduran. |
mamelek |
Malvarlığı, kişinin sahip olduğu para ile ölçülebilen mal, hak ve borçlarının tümüdür. |
mektum |
Gizli tutulan. |
menkul |
Taşınır. |
mer'i |
Yürürlükte olan, hükmü geçen, tatbik olan. |
meskün |
İçinde insan oturan yer. |
mezkur |
Adı geçen, bahsedilen, zikredilen. |
muaccel borç |
Alacaklı tarafından vadeye bağlanmamış, herhangi bir zamanda ödenmesi talep edilen borç. |
muafiyet |
Bazı vergilerden bazı kimselerin istisna edilme, sorumlu olmama durumudur. |
muavin defter |
Yardımcı defter olarak da bilinen, esas defterlere yapılan kayıtların ayrıntılarını içeren tamamlayıcı nitelikteki defterlerdir. |
muayyen |
Tayin edimiş olan, belirli |
muğlak |
Belirsiz olan, anlaşılması zor olan. |
muhabere |
Haberleşme, yazışma. |
muharrik |
Tahrik eden, harekete getiren. |
muhtasar |
Kısaltma, özet |
mukavemet |
Direnmek, karşı koymak, ayak diremek. |
mukayyet |
Kayıtlı, kayıt altına alınmış, yazılı, bağlı, bağlanmış |
mukayyet değer |
Mukayyet değer, bir iktisadi kıymetin muhasebe kayıtlarında gösterilen hesap değeridir (VUK m. 265). |
mukim |
Yerleşik olan, ikamet eden. |
mukteza |
Kanun gereği yazılan yazı, lazım gelmiş, ihtiyaca göre istenmiş görüş. |
munzam |
Ek, ilave, katma. |
murahhas |
Yetkili üye, bir görev ile görevlendirilen kimse. |
murakıb |
Denetçi, hesap işlerini denetlemek için görevlendirilen kimseler, kontrolör anlamlarına gelip anonim şirketlerde beşten fazla olmamak üzere bir veya daha çok murakıp bulunur. Birden çok olan murakıplar bir heyet teşkil ederler. (TK m. 347) |
muvakkat |
Geçici. |
muvakkat ve mutasavvıt hesaplar |
Asli hesaba intikal etmeden önce başka bir hesaba geçici bir zaman için kaydedilen hesaplardır. |
muvazaa |
Sözleşme taraflarının gerçek maksatlarını gizleyerek gerçekte rızaları olmayan bir durumu üçüncü şahıslara karşı mevcut imiş gibi göstermek için yaptıkları sözleşmedir. |
mücbir |
Zorlayıcı. |
müflis |
İflas halinde bulunan, sermayesini kaybetmiş. |
mükellef |
Yükümlü, bir şeyi ödemeye mecbur olan. |
mükteseb |
Edinilmiş, kazanılmış. |
mülga |
Yürürlükten kaldırılmış. |
münferit |
Yalnız, tek başına. |
münhasır |
Kişiye özel olan, belli sınırlar içinde bulunan. |
müsadere |
Zorla alım, yasak bir şeyin kanuna uygun olarak zaptı. |
müseccel |
Tescil edilmiş, kayıtlı, sicile, deftere geçirilmiş. |
müstahsil |
Ürün yetiştiren kimse. |
müstahzar |
Hazırlanmış, hazır. |
müstesna |
İstisna edilen, özel işleme tabi tutulan, benzerlerinden baskın. |
müştemilat |
Eklenti, tamamlayıcı kısım. |
müteaddid |
Çoğalan, birçok. |
müteallik |
İlgisi olan, ait, dair, bağlı. |
müteferri |
Ayrılan, dağılan. |
müteferrik |
Ayrılmış, çeşitli, dağılmış. |
mütemmim |
Bütünleyen, tamamlayan. |
mütenasip |
Uygun olan, benzer. |
mütenazır |
Karşılıklı, karşılık gelen, simetrik. |
müteselsilen |
Birbirine bağlı olan, zincirlenme giden. |
mütevelli |
Vakfın işlerini idare etmek üzere tayin olunan kişi. |
narh |
Mal ve hizmet fiyatlarının resmi makamlarca tespit edilmesidir. |
nema |
Faiz, artış, çoğalma. |
nisap |
Bir toplantı için ulaşılması gereken yeter sayıda üyeyi belirten orandır. |
peştemallık |
Ticari işletmenin devri halinde, işletmenin bulunduğu yerin önemine, sahip olduğu müşteri kitlesine karşılık bilanço değerinin artması nedeniyle devredene ödenen bedeldir. |
provizyon |
Türk Dil Kurumu tarafından provizyon bir çekin para olarak karşılığı şeklinde tanımlanmaktadır. |
rayiç |
Borsada hisse ve malın satış değeri, geçerli olduğu kıymet demektir. |
resen |
Kendiliğinden, kimseye danışmadan. |
risturn |
Risturn sağlanan finansal avantaj anlamında olup, Kurumlar Vergisinde geçen anlamıyla tüketim kooperatiflerinde üyelere dağıtılan kar anlamındadır. |
rücu hakkı |
Bir kimsenin yaptığı bir ödemeyi bu ödemeden yararlanan diğer bir kimseden isteme hakkıdır.Bu hakka geri dönme/cayma hakkı da denilmektedir. |
rüçhan hakkı |
Bir alacağın diğerlerinden önce tahsil edilmesini öngören üstünlük hakkıdır. |
sarih |
Belirgin, net görülen. |
sehven |
Yanlışlıkla. |
salahiyet |
Bir konuda kişinin söz sahibi olması , yetki, ehliyet. |
sükna hakkı |
Eski MK'da "sükna hakkı" olarak geçen ifade yeni MK'da oturma hakkı adıyla düzenlenmiştir. Oturma hakkı bir binadan veya onun bir bölümünden konut olarak yararlanma yetkisi verir. Oturma hakkı başkasına devredilemez, mirasçılara geçemez (MK madde 823). |
şamil |
Kapsamına alan, dahil eden. |
şerh |
Açıklama yapmak, açık bir şekilde anlatmak. |
şifaen |
Sözlü olarak, lafla. |
şümul |
Dahil etmek, kapsamak. |
taalluk |
İlgili olma, bağlı bulunma. |
tahakkuk |
Ödemenin kesinleşmesi anlamına gelen tahakkuk, tarh ve tebliğ edilen bir vergi borcunun ödenmesi gereken aşamaya gelmesi olarak tanımlanabilir (VUK madde 22). |
tahassül |
Netice olarak ortaya çıkan, meydana gelen. |
tahdid |
Sınırlandırmak, sınırlarını çizmek |
tahkik |
Bir şeyin doğruluğunu araştırma, inceleme. |
tahkim |
Hakemlik, güçlendirmek, sağlamlaştırmak. |
tahmil |
Bir kimse üzerine bir işi yükleme. |
tahrifat |
Bir şeyin aslını bozma, değiştirme. |
tahrir |
Yazmak, kayıt altına almak. |
tahsil |
Verginin tahsili, verginin kanuna uygun surette ödenmesidir (VUK madde 23). |
taksir |
Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanunî tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir (TCK madde 22). |
tamah |
Sahip olduğundan fazlasını istemek, elindekiyle yetinmemek. |
tarh |
Vergi alacağının kanunlarında gösterilen matrah ve nispetler üzerinden vergi dairesi tarafından hesaplanarak bu alacağı miktar itiberiyle tespit eden idari muameledir (VUK madde 20). |
tasfiye |
Kelime anlamı olarak temizleme, temizlenme demek olan tasfiye bir ticari kuruluşun iflas etmesi üzerine mal veya paralarının alacaklılara payları nispetinde dağıtılması işlemidir. |
tashih |
Bir şeyi olduğundan daha iyi hale getirmek için düzenlemek, düzeltmek. |
tasnif |
Sınıflandırmak, kategorize etmek. |
tavassut |
Bir şeyin olmasına vasıta olma, araya girme. |
teamül |
Süregelen, yapılagelen işler, işlemler. |
teati |
Değiş tokuş, karşılıklı alıp verme. |
tebellüğ |
Tasdik edip alma. |
teberru |
Bağış sözcüğü yerine de kullanılan "tebeerru" birşeyi karşılıksız olarak vermek, hibe etmektir. |
tecil |
Alacağın vadeye bağlanması veya borcun ertelenmesi anlamına gelmektedir. |
tediye |
Ödeme. |
tedvir |
Yönetme, çekip çevirme. |
tehir |
Ertelemek, geciktirmek. |
tekabül |
Karşılık gelmek, bir şeyin karşılığı olmak. |
tekalif |
Teklifler, yükümlülükler |
tekemmül |
Tamamlanmak. |
tekzib |
Bir şeyin doğru olmadığını söylemek, inkar etmek. |
temlik |
Temlik kelime anlamı olarak kişiye mülk edindirmedir. Alacağın temliki ise bir kişinin sahip olduğu alacak hakkını başka bir kimseye devretmesidir. |
tenzilat |
Mal alım satımında mal bedelinden yapılan indirime verilen addır. |
tereke |
Miras bırakanın ölümü neticesinde mirasçılarına geçen malvarlığı, yani hak ve borçlarıdır. Bu sözcüğü karşılamak üzere günlük dilde "miras" kelimesi de kullanılmaktadır. |
terekküp |
Meydana gelme, birleşme. |
terettüb |
Gerekme, lazım olma. |
terkin |
Silme, sona erdirme. |
teselsül |
Zincirleme olarak, art arda gelme. |
teşmil |
Kapsamına alma, genişletme, yayma. |
tevdiat |
Emanet etme, güvenli bir yere teslim etme. |
tevkifat |
Devletin vergi alacağını güvence altına alması amacıyla getirilen gelir vergisi ve kurumlar vergisi ile ilgili bir vergi toplama yoludur. Bu vergilerin mükelleflerine ödemede bulunan kişi ve kuruluşlar, yaptıkları ödemenin bir kısmını karşı tarafın vergisi olarak keserler ve bunun vergi dairesine ödenmesinden sorumlu tutulurlar. |
tevsik |
Belgeye dayandırmak, yazılı hale getirmek. |
uhde |
Kişini üzerine aldığı, yapmayı taahhüt ettiği iş. |
varaka |
Evrak, kağıt. |
vasi |
Sulh mahkemesi tarafından velayet altında bulunmayan küçüğe veya vesayet altındaki kişiye tayin edilen kanuni temsilciye verilen addır. |
vedia |
Bir kimseye saklanmak üzere teslim edilen mal. |
vuku |
Bir olayın oluş şekli. |
vuzuh |
Açıklık, netlik. |
yekun |
Toplam, sonuç. |
yevmiye |
Günlük, hareketlerin günü gününe kaydedildiği defter. |
zayi |
Boşa giden, kaybolan. |
zayiat |
Kayıp, zarar. |
zımnen |
Açık olmayan, dolaylı. |
zilliyet |
Bir malı elinde bulundurma hali. |
zilyed |
Bir şey üzerinde fiili hakimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir (MK 973). |
ziyaı |
Kayıp, yitik, zarar gören. |