Adnan Nas - 2008 bütçesi ve düşündürdükleri (30.10.2007) |
30 Ekim 2007 | |
Geçenlerde açıklanan 2008 yılı bütçe tasarısı, çok belirgin olmasa da, hükümetin Maliye politikalarında ve muhtemelen ekonomi politikalarında ince ayar arayışında olduğunu gösteriyor. Bu arayışın öne çıkan ve en fazla yankı yapan işareti de yüzde 6.5 düzeyindeki faiz dışı fazla hedefinin yüzde 5.5'e çekilmesi oldu. Seçim öncesi beş yıllık dönemde, biraz da IMF'nin doğal olarak kısa vadeli finansal istikrara ağırlık veren önceliklerinden dolayı, mali disiplinin tek göstergesi olarak algılanan FDF'de değişiklik, ilk bakışta politikalarda gevşeme belirtisi olarak kaygı verici bulunabilir. Aslında bunun böyle olup olmayacağının garantisi de yoktur; gerçek durum, bütçenin gelir ve harcama ayaklarında disiplinli bir yönetim dirayetinin ortaya konup konamayacağı ile anlaşılacaktır. Faiz dışı fazlanın anlamı Aslında faiz dışı fazla, bazen sanıldığı gibi bağımsız bir değişken olarak kolayca manipüle edilebilecek bir büyüklük değil, gerçekleşmesi iç piyasalarda ve küresel ekonomide oluşacak kontrol dışı gelişmelere bağlı bir bütçe hedefidir. Bu nedenle değişerek koşullara bağlı olarak düzeyi değiştirilebilir; önemli olan her halde böyle bir hedefin süreklilik kazanması ve bu hedefin gerisindeki değişkenlerin tutarlı bir Maliye politikası için analitik bir süzgeçten geçirilmesidir. Bu açıdan bakıldığında faiz dışı fazla düşse de, aşağıdaki üç koşul sağlandığı sürece, mali disiplinde ve ekonomik perdormansta aksama olmayacağını söylemek yanlış olmaz: 1)Gelir ve harcama ayaklarındaki politika tedbirleriyle bütçe açığının artmamasının sağlanması 2)Kamu net borç stokunun milli gelire oranının düşmeye devam etmesi 3)Radikal yapısal dönüşümler tamamlanıncaya kadar kaçınılmaz olan cari açığın kalıcı ve sağlam finansmanının sağlanması Maliye Bakanı'nın bütçe sunuş konuşması yukarıdaki koşullardan ilk ikisi konusunda bir yönetim kararlılığı olduğunu vurguluyor. Bütçe çerçevesini aşan üçüncü koşul için de hem Maliye Bakanı'nın hem de ekonomi ile ilgili diğer bakanların demeçleri olumlu ipuçları içeriyor: Sosyal güvenlik reformu, kamu personel reformu, özelleştirme, yerel yönetimler, kamu-özel sektör işbirliği, enerji KİT'lerinin mali bünyelerinin güçlendirilmesi, Türk Ticaret Kanunu'nun çıkarılması, AR-GE teşviki vb... Bu niyet beyanı, uygulamaya yansırsa mali disiplinde ciddi bir sorun ortaya çıkmaz. Üstelik sıkı bir Maliye politikası, Merkez Bankası'na da faizleri indirme konusunda destek sağlayacağından, bütçe dengelerinin umulandan daha da çok olumlu etkilenmesi mümkündür. Harcama cephesinde ne yapılabilir? Geçtiğimiz dönemde mali disiplin genellikle gelir ayağındaki hamlelerle sağlandı. Artık harcama tarafına da bakmanın zamanıdır. Faize, sosyal güvenlik transferlerine ve yeniden ısınan terör dolayısıyla savunma harcamalarına ayrılan kaynaklar kısılamayacağına göre, Türkiye'nin gelişme yarışında hayati önem taşıyan yatırım, eğitim, altyapı ve sağlık ödeneklerinde tasarruflu davranılacağı açık. Bu sıkıntıyı aşmak için başka ve yaratıcı çözümlerin hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu bakımdan ileri Batı ülkelerinde başarı ile uygulanan bir modelle, kamu-özel sektör işbirliği (public-private partnership) projelerine özellikle dikkat çekmek istiyorum. Geleneksel olarak devletin fonksiyonları arasında ve kamu hizmeti niteliğinde sayılan ancak çok büyük kaynaklar gerektiren bu alanlarda özel teşebbüs, finans kuruluşları ve kamu kesimi arasında yapıcı ve dinamik bir işbirliği ile hem reform sürecini hızlandıran ve yaşam kalitesini artıran, hem de bunun kamu üzerindeki yükünü inanılmaz ölçülerde azaltan ciddi ilerlemeler sağlanabilir. Başka bir yazıda ayrıntılarına girmeyi düşündüğümüz bu konu, 80'li yıllarda Özal'ın yap-işlet-devret projeleriyle başlattığı bir alternatif politika demetini çok daha geniş bir çerçeveye yayma potansiyeli taşıyor. Vergi hedeflerinde durum 2007 bütçe uygulamalarında başlangıç hedeflerinin gerisinde kaldığına daha önce değindiğimiz vergiler bakımından 2008 bütçesinde yüzde 13 düzeyinde bir artış öngörülüyor. Çok sık işlediğimiz bu konuda bir yandan yumurta-tavuk hikayesi gibi iç içe geçen gelir vergisi reformu ile kayıtdışının azaltılması, diğer yandan Gelir İdaresi'nin etkinliğinin artırılması gibi uzun soluklu hamleleri hızlandırmadıkça yapılacak şeyler sınırlı. Nitekim bütçede de ÖTV, KDV ve BSMV gibi dolaylı vergilerde diğer vergilere oranla daha yüksek tahsilat öngörülüyor. Gelir vergisinde beyanı yaygınlaştıran, stopajı ya da güvenlik tedbirlerini bunu tamamlayıcı olarak kullanan bir sistemi yerleştirebilirsek, ayrıca yatırım ortamını da iyileştirerek dış yatırımı sürekli kılabilirsek kimbilir ilerde belki dolaylı vergi oranlarını konjonktüre göre bütçe kanunlarında ayarlayabiliriz.
http://www.dunyagazetesi.com.tr/news_display.asp?upsale_id=332133&dept_id=80 |