Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Tuncay Kütük - Yönetişim PDF Yazdır e-Posta
09 Ocak 2010

Yönetişim, bir toplumsal politik sistemdeki ilgili bütün aktörlerin ortak çabalarıyla elde edilen sonuçların oluşturduğu yapı ya da düzendir.

Yönetişimin bir diğer tanımı, bir toplumsal politik sistemdeki ilgili bütün aktörlerin ortak çabalarıyla elde edilen sonuçların oluşturduğu yapı ya da düzendir. Yönetişim kavramı içerisinde etkileşim ve iletişimi barındırdığından yönetişimi, her basamaktan insanın yönetime etki edebilme durumunun söz konusu olduğu karşılıklı yönetme işi olarak da tanımlayabiliriz.

Küreselleşmenin etkisiyle yönetim anlayışında önemli değişiklikler olmuştur. Merkeziyetçilikten merkezi olmayan ve esnek yönetime, kapalılıktan şeffaf yönetime, hantal bürokratik yapıdan etkileşimli ve işlevsel yapıya, çalışanı dışarıda bırakan karar alma süreçlerinden katılımcı uygulamalara yönelik değişmeler yaşanmaktadır. Bu değişimin son noktası “müşteri odaklılık” ve bunu sağlayabilmek için de “çalışan odaklı yönetim” daha doğrusu karşılıklı yönetim yani yönetişimdir. Yönetişim anlayışı katılım, hesap verebilirlik, şeffaflık ve insanı öne çıkartan bir anlayışın oluşmasına neden olmaktadır. Yöneten-yönetilen ayrımı yerine çalışanı paydaş gören ve onun kararlarını dikkate alan bir yönetim anlayışı benimsenmektedir. Bu durum her kademeden personelin yönetimde söz sahibi olmasını sağlayarak paydaşların sorumluluklarının netleştirilmesini ve karşılanmasını, böylelikle çalışanların memnuniyetinin, kurumla özdeşleşme duygularının ve dolayısıyla verimliliklerinin artmasını sağlayarak sonuçta organizasyona müşteri memnuniyeti olarak yansımaktadır.

           Yönetişimin Temel İlkeleri

Yönetişimde esas hedef güven vermek odaklı olmalıdır. Bu yönetim ve kontrol sistemlerinin saydam, görünür, tutarlı ve hesap verebilir nitelikli olmasını gerektirir. Avrupa Birliği’nin 2001 yılının Temmuz ayında kabul ettiği İyi Yönetişim Beyaz Kitabı’na göre, hem Birlik düzeyinde, hem de AB’ne üye devletlerin ulusal ve yerel siyasal yönetimlerinde geçerli olacak olan temel ölçütler iyi yönetişim ilkeleriyle örtüşmek zorunluluğundadır. Avrupa Toplulukları Komisyonu’nun 2001 yılında hazırlamış olduğu Avrupa Birliği’nin yönetişim plan ve stratejilerini kapsayan, “iyi yönetişimin” ölçütlerini ana başlıklar halinde beş maddede toplanmaktadır.

Bunlar;

• Şeffaflık (Açıklık ve Saydamlık)

• Hesap Verilebilirlik

• Katılımcılık

• Etkililik

• Tutarlılıktır

 

Şeffaflık: Gizlilik, kamu yönetimindeki yolsuzluğun, verimsizliğin, kayırmacılığın, politik ayrımcılığın en önemli sebepleri arasındadır. Bu olumsuzluklar, kamu yönetiminin kendisinden beklenen fonksiyonları yerine getirmesini engellemekte, toplumsal kaynakları verimsiz kullanımla harcamakta ve halkın kamu kurumlarına olan güvenini zedelemektedir. Bu sebepledir ki, tüm kamu reformlarında şeffaflık üzerinde

önemle durulan konular arasında yer almaktadır. Şeffaflığın temeli ilgili olan herkesin gereksinim duyduğu bilgiye erişebilmesinin sağlanmasıdır. Bilginin şeffaflığı artırabilmesi için gereken özellikler şunlardır.

Hukuki hesap verebilirlik: Yargı organları da dahil olmak üzere devletin tüm birimlerinin karar ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık olmasıdır.

Erişim: Bilgiye eşit şartlar altında herkesin erişimi sağlanmalıdır.

İlgililik: Bilgi, ihtiyaçla ilgili olmalıdır.

Anlaşılırlık-Nitelik-Güvenilirlik: Bilgi, nitelikli ve güvenilir, tutarlı,

açık ve basit bir şekilde ifade edilmelidir.

Zamanlılık: Bilgi periyodik olarak ve zamanında yayınlanmalıdır.

Hesap Verilebilirlik: Hesap verebilirlik, bir kimsenin yaptıklarından dolayı başka bir otoriteye açıklamada bulunması olarak tanımlanabilir. Bu kavram yöneticilere belirli bir takım görevlerini yerine getirmelerini ve bunlarla ilgili kural ve standartlara uymaları konusunda bir takım sorumluluklar yüklemek anlamına gelir. Vatandaş, “yetki veren” olarak tanımlanmaktadır ve kamu yönetiminin kendisine yetki veren vatandaşa karşı, bu yetkiyi ne kadar doğru ve etkin kullandığının hesabını vermesi gerekmektedir.

Katılımcılık: Demokrasiyi üstün kılan, halkın siyasal sisteme katılımı ve denetimidir. Bunun amacı siyaseti ve yönetimi etkilemektir. Yönetişim yaklaşımında önemli olan katılımın aktif ve etki olarak gerçekleşebilmesidir. Bu sebeple de katılım, sadece fikir beyan etme ile tanımlanmamış, birlikte karar alma olarak değerlendirmiştir.

Etkililik: Bir örgütün tanımlanmış amaçlarına ve stratejik hedeflerine ulaşmak amacıyla gerçekleştirdiği faaliyetlerin sonucunda, bu hedef ve amaçlara ulaşma derecesini belirleyen bir performans boyutudur. Kurumun amaçlarına ve hedeflerine ulaşım derecesi olduğu için de aslında etkinlik, toplam performans göstergesidir. Yapılan çalışmalarda yönetişim açısından etkinliği sağlayacak noktaların üç eksende olduğu sonucuna varılmış olup, bunlar vatandaşın toplumsal sorunlara çözüm bulma sürecine etkin katılımı, kamu hizmetleri üretiminde performans ölçümlemesi ile devletin yapısal reformlara aktif katılımıdır.

Tutarlılık: Politika ve eylemler birbirleriyle uyumlu ve tutarlı olmalı ve kolayca anlaşılabilmelidirler.

 

KURUMSAL YÖNETİŞİM KAVRAMI

Yakın zamana kadar şirketlerin sahipleri hem kurucu hem sermayedar, hem de yönetici idi. Bu şekildeki şahıs şirketlerinde kurucular şirketi bizzat yönetmekte ve ayrıca tecrübelerini, usta çırak ilişkisi çerçevesinde, çocuklarına miras bırakmaktaydılar.

Zamanla şirketlerin büyümesi ile birlikte şirket yönetimi önce ücret karşılığında, profesyonel yöneticilere bırakılmaya başlandı ve daha sonra da artan sermaye ihtiyacını karşılamak için halka açılarak, kurumsal yatırımcı dediğimiz, çok sayıda küçük yatırımcıların tasarruflarını değerlendirilmesi dönemine girildi. Bu şekilde şirketlerin kurumsal yatırımcılara açılmasıyla birlikte de, şirketler kurumsal yönetim ilkelerine önem vermek zorunda kaldılar.

Yönetişim, işletmenin üst hiyerarşik kadroları arasındaki güç ilişkisi ve dengeleri ile ilişkilidir. Şirketin üst yönetiminin yönetilmesi şeklinde de ifade edilebilinen kurumsal yönetişim ise, işletmelerin stratejik yönetimi ve yönlendirilmesi ile görevli ve sorumlu üst yönetimin bu görev ve sorumluluklarını yerine getirirken, işletme üzerinde kendilerini belirli nedenlerle hak sahibi gören pay sahipleri, çalışanları, tedarikçi müşteri ve diğer toplumsal kurumlarla olan ilişkileri kapsamaktadır. Üst yönetimin işletmenin hak sahiplerinin çıkarları ve amaçları dahilinde yapılıp yapılmadığının, hazırlanan stratejilerin bu misyon ile örtüşüp örtüşmediğinin, uygulamaların doğru yönde yapılıp yapılmadığının izlenmesi ve kontrol edilmesi, kurumsal yönetişim kavramının konusu içinde yer almaktadır.

Sağlıklı bir kurumsal yönetişim, işletmelerin gelişesi ve büyümesi için ön koşuldur.

KURUMSAL YÖNETİŞİMDE YÖNETİM KURULUNDA ÇOĞUNLUK SERMAYENİN AİLE FERTLERİNDE OLMASI HALİNDE AİLE FERTLERİNİN ROLÜ

Buraya kadar yaptığımız açıklamalarda her ne kadar şirketlerin büyümeleri ile birlikte aile şirketlerinin yerini profesyonel yöneticilerin yer aldığı kurumsal işletmelere bırakmaya başladığını ve böylece kurumsal iletişimin ön plana çıktığını belirtmiş olmamıza karşın, işletmelerin yönetim kurullarında ana sermayedarların temsilcileri olan aile fertleri ağırlıkta olmaktadır. Şirketlerin stratejik karar alma, temsil ve en üst seviyede yürütme (yönetim) organı olan yönetim kurulunda ana sermayeyi temsil eden aile fertlerinin ağırlıkta olmasının hem avantajları hem de dezavantajları vardır.  

Şöyle ki:

—Aile fertlerinin ağırlıkta olduğu yönetim kurullarının avantajları:

 Ana sermayenin temsilcileri olan aile fertleri işi ve şirketi iyi tanır ve şirketin uzun vadeli performansı ile daha fazla ilgilidirler. Ayrıca, şirket performansından doğrudan yararlanacakları için daha canla başla çalışırlar. Diğer bir deyişle, profesyonel yönetim kurulu üyeleri ile aile fertlerini temsil eden yönetim kuru üyelerinin şirketin kötü performansı karşısında kayıpları arasında önemli farklılık vardır.

—Profesyonel yöneticilerin ağırlıkta olduğu yönetim kurullarının avantajları:

 Profesyonel yöneticilerin ağırlıkta olduğu yönetim kurullarında yer alan yöneticilerin seçiminde bilgi ve tecrübeleri yanında diğer şirketlerde yapmış oldukları başarılı hizmetleri ile sadakat ve dürüstlükleri göz önüne alınır. Ayrıca işletmenin faaliyet alanındaki bilgi ve tecrübeleri yanında küresel sorunlarda vizyon sahibi ve birkaç yabancı dil bilmeleri şirketin alacağı kararların sağlıklı olmasında etkin olur.

Ne var ki, sadece ülkemizde değil, diğer ülkelerde de aile şirketlerinin en büyük sorunu, üçüncü kuşaktan sonra ayakta kalabilmenin güçlüğüdür. En iyi profesyonellerin şirketi yönettiğinden emin olunması, yönetimde aile temsilcilerini rollerinin azalması sonucu dinamizm kaybolmakta ve işlemeyen aile anayasaları, muhtemelen ailenin farklı üyelerinin işe duydukları ilginin boyutundaki farklılıklar yanında bazı aile üyeleri için orijinal iş yapısının dışında yeni fırsatlar denemelerine kalkmaları, şirketlerin dağılmasına kadar giden gelişmelerin tetikleyicisi olmaktadır.

Aile fertlerinin yönetim kurullarında çoğunluk hissesine sahip olduğu şirketlerden, bağımsız profesyonel yönetim kurulu üyelerinin ağırlıkta olduğu yönetim kurullarına geçiş, kurumsal yönetişimin kalitesini iyileştirmektedir.

Hisse senedi borsaları (menkul sermaye piyasası), küçük yatırımcıların büyük şirketlerin hisselerini alarak yüksek kârlılığa ortak olmasına olanak sağlamaktır. Bunun için de şirketlerin hisselerinden alacak küçük yatırımcılar ya da yatırımcılara yol gösteren analistlerin sağlıklı bir şekilde şirketlerle ilgili bilgilenmeleri, kurumsal yönetişimin başarısına bağılıdır.

 

KAYNAKLAR:

- Eren Erol (2005), Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası, Beta yayınları, İstanbul

- Tekinay N. Aslı,” Türk Şirketleri 4 Önemli Konuda Fark Yaratmalı” Capital, Aylık İş ve Ekonomi Dergisi, 1Ocak 2006

- Arzu Meltem Dinler - Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler MYO - http://www.paradoks.org