Takdire Sevk Tarihine Bakılarak Takdir Komisyonuna Sevkin Zamanaşımını Durdurma Amaçlı Olduğunun Kabul Edilemeyeceği
30 Haziran 2021

Danıştay 4. Daire

Tarih : 13.05.2020

Esas No : 2018/3741

Karar No : 2020/1609

VUK Md. 114

TAKDİRE SEVK TARİHİNE BAKILARAK TAKDİR KOMİSYONUNA SEVKİN ZAMANAŞIMINI DURDURMA AMAÇLI OLDUĞUNUN KABUL EDİLEMEYECEĞİ

Takdir komisyonu kararına göre yapılan tarhiyatlarla ilgili uyuşmazlıklarda zamanaşımı ile ilgili hususların çözümünde, genel ilke olarak takdir komisyonuna sevkle tarh zamanaşımının durduğunun kabulü gerektiği, yalnızca takdire sevk tarihine bakılarak takdir komisyonuna sevkin, zamanaşımını durdurmak amacıyla yapıldığının kabulüne imkan bulunmadığı, mevcut vergi incelemeleri tamamlanmadan da takdire sevk işleminin bu kapsamda yapılabileceği ve tamamlanan inceleme sonucunda elde edilen bilgi ve verilerin takdir komisyonunca da değerlendirilebileceği hk.

İstemin Konusu: İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 4. Vergi Dava Dairesinin kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Dava Konusu İstem: Davacı adına takdir komisyonu kararı uyarınca vergi ziyaı cezalı olarak re’sen tarh edilen 2010 yılına ilişkin kurumlar vergisinin kaldırılması istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti: Vergi Mahkemesince verilen kararda; davalı idarece zamanaşımı süresinin dolmasına çok az bir süre kala 17.12.2015 tarihinde takdire sevk edilmek suretiyle zamanaşımı süresinin durdurulmak istenildiği ve sonrasında incelenmeye başlanıldığı, takdir komisyonuna başvurulmaması halinde zamanaşımının dolacağı tarihten sonra davacı hakkında düzenlenen vergi tekniği raporu esas alınarak takdir komisyonunca matrah takdir edildiği ve bu nedenle takdir komisyonuna sevk işlemi zamanaşımı süresini durdurmayacağından 31.12.2015 tarihinden sonra tebliğ edilen cezalı tarhiyatta hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge İdare Mahkemesi Kararının Özeti: Bölge İdare Mahkemesince; istinaf başvurusuna konu Vergi Mahkemesi kararının usul ve hukuka uygun olduğu ve davalı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

Karar: 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 113. maddesinde, zamanaşımı, süre geçmesi suretiyle vergi alacağının kalkması olarak tanımlanmış olup, bu durumun mükellefin bu hususta bir müracaatı olup olmadığına bakılmaksızın hüküm ifade edeceği, 114. maddesinde ise, “Şu kadar ki, vergi dairesince matrah takdiri için takdir komisyonuna başvurulması zamanaşımını durdurur. Duran zamanaşımı mezkur komisyon kararının vergi dairesine tevdiini takip eden günden itibaren işlemeye devam eder. Ancak işlemeyen süre her hâl ve takdirde bir yıldan fazla olamaz.” denilmek suretiyle takdir komisyonu kararlarına istinaden yapılan re’sen tarhiyatlarda zamanaşımı hususunun olup olmadığının tespiti için takdir komisyonuna sevk tarihi, takdir komisyonu kararının vergi dairesine tevdi tarihi, ihbarnamenin tebliğ tarihi ve takdir komisyonunda geçen süreye (takdir komisyonuna sevk tarihi ile takdir komisyonu kararının vergi dairesine tevdi tarihi arasındaki süre) bakılarak karar verilmesi gerektiği düzenlemelerine yer verilmiştir.

Bilindiği üzere 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 30. maddesinde sayılan re’sen vergi tarhını gerektiren sebeplerin varlığı halinde vergi inceleme elemanlarınca ilgili dönem matrahı re’sen tarh edilebileceği gibi takdir komisyonuna sevk edilerek de söz konusu işlem yapılabilmektedir.

Kanun’un 74. maddesinde ise, takdir komisyonlarının görevlerini yaparken takdir sebeplerinin bulunup bulunmadığını inceleyemeyeceği, hatalı gördüğü işlemlerde ilgili vergi dairesini yazı ile ikaz etmeye mecbur olduğu hükme bağlanmıştır. Bu itibarla, takdir komisyonu takdir nedenleri ile ilgili herhangi bir belirleme yapma veya değiştirme hakkına sahip değildir.

Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri uyarınca, takdir komisyonu kararına göre yapılan tarhiyatlarla ilgili uyuşmazlıklarda zamanaşımı ile ilgili hususların çözümünde, genel ilke olarak takdir komisyonuna sevkle tarh zamanaşımının durduğunun kabulü gereklidir. Dolayısıyla, yalnızca takdire sevk tarihine bakılarak takdir komisyonuna sevkin, zamanaşımını durdurmak amacıyla yapıldığının bu çerçevede kabulüne imkan bulunmamaktadır. Mevcut vergi incelemeleri tamamlanmadan da takdire sevk işleminin bu kapsamda yapılabileceği ve tamamlanan inceleme sonucunda elde edilen bilgi ve verilerin takdir komisyonunca da değerlendirilebileceği tabiidir.

Dosyanın incelenmesinden, davacının 2010 yılına ilişkin kurumlar vergisi matrahının re’sen takdiri için 17.12.2015 tarihinde takdir komisyonuna sevk edildiği, 28.07.2016 tarihli takdir komisyonu kararıyla matrah takdirinin yapıldığı, davalı idare tarafından temyiz dilekçesinde takdir komisyonu kararının 12.08.2016 tarihinde vergi dairesine tevdi edildiğinin belirtildiği ve buna göre ihbarnamelerin davacıya tarh zamanaşımı süresi içerisinde 17.08.2016 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmaktadır.

Olayda, 2010 yılına ilişkin olarak 31.12.2015 tarihinde dolacak olan tarh zamanaşımı süresinin dolmasından önce 17.12.2015 tarihinde yapılan takdire sevk işlemi, 213 sayılı Kanunu’nun 114. maddesi uyarınca işlemeye devam eden tarh zamanaşımı süresini durdurduğu ve cezalı tarhiyatlara ilişkin düzenlenen ihbarnamenin tarh zamanaşımı süresi dolmadan davacıya tebliğ edildiği anlaşıldığından uyuşmazlığın esası incelenerek karar verilmesi gerekirken, belirtilen gerekçeyle verilen davanın kabulü yönündeki Vergi Mahkemesi kararına yönelik istinaf istemini reddeden temyize konu Vergi Dava Dairesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle; temyiz isteminin kabulüne, temyize konu İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 4. Vergi Dava Dairesinin kararının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Vergi Dava Dairesine gönderilmesine, oyçokluğuyla karar verildi(*).

(*)         KARŞI OY: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, temyize konu Vergi Dava Dairesi kararının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği görüşüyle karara katılmıyorum.